KAHRAMANMARAŞ YÖRESİNDE KULLANILAN MAHALLÎ KELİMELER
ü:ntü |
: |
Hızar bıçkısının çıkardığı çk küçük kırıntılar, talaş. |
ü:rtmeg |
: |
Yeşil soğanın ortasından çıkan, yuvarlak olduğu için yapraktan çok gövedeye benzeyen, dik, yeşil, ucunda soğanın tohumları bulunan, pervaz ya da salataya doğranarak yenen kısmı. |
übük |
: |
Uç, burun, ibik. |
üce |
: |
Yüce, yüksek. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) “Üce dağa yağar tolu Çok söylerim ollum deli Şu çarşının gannı yolu Bebeğimin dilin söyler” (Doç. Dr. Esma Şimşek, Kadirli ve Osmaniye Ağıtları, Kültür Ofset Basımevi, Antakya 1993) |
ücesinde |
: |
Yücesinde, yükseğinde. |
ücüt |
: |
Vücut. |
übük |
: |
Uç, burun, ibik. |
üce |
: |
Yüce, yüksek. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) “Üce dağa yağar tolu Çok söylerim ollum deli Şu çarşının gannı yolu Bebeğimin dilin söyler” (Doç. Dr. Esma Şimşek, Kadirli ve Osmaniye Ağıtları, Kültür Ofset Basımevi, Antakya 1993) |
ücesinde |
: |
Yücesinde, yükseğinde. |
ücüt |
: |
Vücut. |
üç ayak |
: |
1. Sacayağı. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) 2. Bir halk oyunu, bir halay. |
üç beş bismillahınan gedecek şeytan diyal |
: |
Kolay pes edecek biri değil. “Üç beş bismillahınan gedecek şeytan diyal.” |
üç demirli |
: |
Kara sabanın üçlüsü. |
üç sıfırlık goçanlı garı |
: |
Nikâhlı eş, yasal eş. |
üç yüz yayan zerrediyor |
: |
Ağıtlarda kullanılan bir kalıp. Tarıyor, araştırıyor. |
üç taş oyunu |
: |
Bölgede oynanan bir çocuk oyunu. ÜÇ TAŞ OYUNU En az iki kişiyle oynanır. Çocuklar bir betonun üzerine tebeşirle veya toprağa değnekle dokuz kareden oluşan bir şekil çizerler. Her oyuncunun üçtaşı olur. Bunlar küçük yuvarlak kum taşlarıdır. Oyuncuların taşları farklı renkte olmalıdır. Oyuncular taşlarını aynı çizgi üzerine getirmeye çalışır. (Doğan Aydın, Mersin İli Erdemli İlçesi (Merkez) Folkloru Konulu Yüksek Lisans Tezi, Uşak Üni., TDE. ABD, Uşak, 2016, s. 226) |
üçayak |
: |
1. Kahramanmaraş’ta düğünlerde oynanan bir oyun. Sağ ayakla başlayarak üç adım ilerlendikten sonra, sol ayak pençesiyle yere vurulur ve ayak atılır. Sol ayakla başlayarak geriye doğru üç adım atılır ve sağ ayakla sol ayağın soluna pençeyle vurulur ve adım cümlesi başa döner. Halay başı halaya bağlı kalarak şahsi motiflerini sergileyebilir. II. Adım Cümlesi: ilk adım cümlesinin ilk üç sayısında sürükleme hareketi yapılır, diğer hareketler aynıdır. III. Adım Cümlesi: 2. Adım cümlesinin 5, 6, 7’sinde de sürükleme yapılır. (Hatice Fatoş Derebent, Çağlayancerit Halk Kültürü, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi, Kahramanmaraş, Mayıs 2015. s. 88) 2. Sehpa. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) |
üçbucak |
: |
Üçgen. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) |
üçger |
: |
Beştaş oyununda üç taşı birden yerden alma. “Çadıra başlama hemen. Daha üçgerdesin.” |
üçgül |
: |
1. Üç yapraklı, sarmaşıkgillerden bir çeşit bitki, dilfir. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) 2. Yabanıl yonca, yaban yoncası. “Kaya aralarında mavi sütleğenler, sarı safranlar, mor üçgül çiçekleri…” (Ali Püsküllüoğlu, Yaşar Kemal Sözlüğü, YKY, Euromat, İstanbul 2006)
“Yar bahçene, üçgül ekti biterse Uzayıp dalında bülbül öterse Üç taş diksin mezarıma sevdiğim Benim vadem yardan evvel yeterse” (Derleyen: Duran Doğan, Barış Kabalcı, Kaynak Kişi: Behzat Gök) |
üçürdüm |
: |
1. Üç kişinin bir araya gelerek bir iş yapması. 2. Üçte bir pay. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) 3. Eteğin iki yanından tutularak kalça üzerine sokulması. “Işıkdağı kar yatağı Binboğa sümbül biteği Ahmet okumaya gitmiş Üçürdüm bağla eteği” (Ahmed Z. Özdemir, Öyküleriyle Ağıtlar, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1994, Cilt I)I) |
üdürgü |
: |
1. Keskin bıçak. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) 2. Matkap, burgu, çok keskin bıçak. |
üdürgücü |
: |
Matkap yapan. |
üfele |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; ufala. |
üfelembeç |
: |
Tereyağı ile kavrulmuş ekmek yemeği. |
üfelemek |
: |
1. Okşamak , sıvazlamak. 2. Ayakla ezmek, iki parmakla ezmek. 3. İyice dövmek. “Aman ağalar ağalar (Yaşar Kemal, Ağıtlar Folklor Derlemesi, Adana Halkevi 1943) |
üflemeç |
: |
Yufka ekmekle pekmez karıştırılıp yapılan tatlı. “Haydın bakim!!!... Döğme aşı ve ayran hazır!!. Üstüne de ev böreğe ve üfelemeç datlısı!!...” (İbrahim Boysal, Zurba “Eşkıyalar” Kadirli Eğitim ve Kültür Vakfı Yayın No: 2, Kadirli 2007) |
üflük |
: |
Dudakları büzerek çıkarılan ve bir ezgiyi seslendiren ses ya da kimi parmakları dil üzerine getirip soluğu şiddetli bir biçimde vererek çıkarılan ince ve keskin ses, ıslık. “Mezarlıkta üflük çalmak yasaktır.” |
üğme |
: |
Çok dolu, tepeleme, yığılı. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
üfrük |
: |
Dudakları büzerek çıkarılan ve bir ezgiyi seslendiren ses ya da kimi parmakları dil üzerine getirip soluğu şiddetli bir biçimde vererek çıkarılan ince ve keskin ses, ıslık |
üfteylemek |
: |
Düşmek, düşüşe geçmek. |
üfülemek |
: |
Üflemek. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
üfürmek |
: |
Üflemek. |
üfürük |
: |
Nefes. |
üfürü:müssün mere |
: |
Meğerse hafifmişsin, iyi değilmişsin. |
üğrenbeç, üğrümbeç |
: |
İki ağaç arasına bebekler için kurulmuş hamak. |
üğrüz |
: |
Zayıf, hastalıklı. |
üğüntü |
: |
Talaş. |
üğürtmek |
: |
Yeşil soğanın tohum olacak dalı. |
üğütmek |
: |
Tane durumundaki nesneleri bir araçla ezerek un durumuna getirmek, öğütmek. “Ölü öldü, su sulandı deyimi (Kaynak Şahıs: Celil Çınkır, Şair: Hayati Vasfi Taşyürek) |
üğüttürmek |
: |
Buğday, mısır vb. tahılı öğüttürüp un hâline getirmek (un üğ üttür- şeklinde kullanılır. |
ü:len |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; öğlen, öğleyin. |
ülen |
: |
Yörede ulanın karşılığı olan bir hitap şekli. |
üleş |
: |
1. Pay, hisse, bölüşüm. 2. Bölgemiz göçmen ağzında; paylaş. 3. Kokmuş hayvan ölüsü. “Allahım şu Uzunca Ali’yi atım gibi eyle, üleşi kuşlara yem olsun.” (Ali Püsküllüoğlu, Yaşar Kemal Sözlüğü, YKY, Euromat, İstanbul 2006)
“Kilidi vurdum kapıya Seyrettim çıktım tepiye Gavur imiş gavur düşman Üleşin atmış sapıya” (Mehmet Yardımcı, Ağıt Söyleme Geleneğimiz ve Kadirli – Kozan Yöresinde Söylenen Ağıtlar İsimli Makalesi) |
üleşim |
: |
Harmanda cec üzerine konan ve üzerinde ceci işaretlemek için şekiller olan tahta. |
üleşmek |
: |
Paylaşmak, bölüşmek. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) |
ülez |
: |
Çok zayıf. |
Ülger, Ülker |
: |
Süreyya yıldızı, Ülker yıldızı, Terazi yıldızı. “Bizim yaylanın firezi Şekerden tatlı kirazı Gökteki Ülger, Terazi Aşmayın Ayvaz geliyor” (Hacı Ali Özturan, Maraş Ağzı Köroğlu, Ukde Yay. Kahramanmaraş 2009)
On iki yıldızın üçü Terâzi Karıştı Ülker'e gitti bir azı O mahşer yerinde ararlar bizi Hak mizân terâzi kurulup durur Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.626 |
ülle |
: |
Mekan, yer. |
üllüz |
: |
Çelimsiz, zayıf, cılız,uyuz kimse. |
ülü |
: |
Ramazanda evlerden gönderilen yemek, genellikle yoksullara verilir. |
ülübü |
: |
Börülce, fasulye. |
ülübülük |
: |
Fasulye bahçesi. |
ülüsüm |
: |
Usul, adet, gelenek. |
ülüş |
: |
Evde pişirilen börek, çörek, yemeklerden komşuya götürülen pay., komşulara yemek verme. |
üm üm |
: |
Bölük bölük, küme küme. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
ümelenmek |
: |
Uyuşukluk etmek, uyuşuk davranmak. |
Ümma:n |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; Ümmühan. |
ümmeci |
: |
Yardımcı. |
ümmüğüne çökmek |
: |
Yakasına yapışmak. |
ümük |
: |
Gırtlak, boğaz. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada.) |
ümürdlek |
: |
Soğanın yaprakdan başka, tohum üreten, tohumları başında tutan çıkıntısı. |
ümüt |
: |
Umut. |
ü:n |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; öğün. |
ün |
: |
Name, ses. Od düştüğü yeri yakar Değme dalda gül mü biter Ko dört dilin çok kuş öter Bülbül ünü gelmemiştir Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.614 |
ün eylemek |
: |
Seslenmek. “Zeynep pek küçüktür haldan bilmiyor Ün eyledim hiç yanıma gelmiyor Göz görüp de gönül karar kılmıyor Aştı üstümüzden yolu Zeyneb’in” (Mehmet Öksüz, Karacaoğlan, Oğul Matbaacılık, İstanbul 1993) |
ünkülük etmek |
: |
Bekinmek. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada.) |
ünlemek |
: |
Çağırmak. “Golanyada yağlanırdı Baksan gönül eğlenirdi Güzel idi benim Döndü’m Dört köyde de ünlenirdi” (Yrd. Doç. Dr. Zekiye Çağımlar, Hikayeleri İle Avşar Ağıtları, Adana BŞB Kültür Yayınları, Altın Koza 72, S. 207) |
ünnenmek |
: |
Meşhur olmak, (haber) çalkalanmak. “Ünnendi de Memmed Biyam ünnendi Akdı döşşeklere ganı göllendi Çuhadar vuruldu Maraş sallandı Ağlaşır guzular “biya baba” deyi” (Doç. Dr. Esma Şimşek, Kadirli ve Osmaniye Ağıtları, Kültür Ofset Basımevi, Antakya 1993) |
ünnü |
: |
Ünlü. “Ünnü sarı Mullam ünnü Gamayın da ucu enni Geride yok bir bebeyin Oturam da çalam nenni” (Mehmet Temiz, Yüksek Lisans Tezi, Andırın Ağıtları, Sarı Mulla (Mullacık)’nın Ağıdı - 1, Kaynak Kişi: Celil Dalkıran) |
ünnük sünnük |
: |
Çok uzak yer. |
ünnük tünnük |
: |
Çok uzak yer. |
üntüz |
: |
Pasif, çok yavaş, sefil. |
ünük |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; boğaz. |
üreklemek |
: |
Artmak, çoğalmak. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) |
ü:retmek |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; öğretmek. |
ürfi |
: |
Örf. |
ürküd ürküd say |
: |
Bir gurubun kalabalık olduğunu anlatmak için kullanılan bir Çukurova deyimi. “Ürküd ürküd say.” |
ürküntü |
: |
1. Yüzde çıkan çıban, yara. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) 2. Sıkıntıdan çıkan sivilce, alerji. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada.) |
ürmek |
: |
Köpek sesi, havlamak. “Sakın söz verip de bekletme beni Alevlenen kalbim çürümeden gel Kimseler görmesin gizle sen seni Komşunun köpeği ürümeden gel” (Kaynak şahıs: Celil Çınkır, Şair: Hacı Hasan Uğur) |
ürtelemek |
: |
Ateşe tutarak tüyleri yakmak. “Kurbannığın ayaklarını ve kellesini kurbannık kesilir kesilmez damın g.tünde ürtelellerdi.” |
ürtlemek |
: |
1. Özellikle hayvan kellesi için ateşte kıllarınıyakmak ve kelleyi temizlemek ancak insanların kaş, saç vekirpiklerinin benzer bir kazaya maruz kalması durumunda dakullanılır. 2. Ayıklamak, seçmek. |
ürtme |
: |
Yeşil soğanın erkeği. |
ürtmek |
: |
Mağlup etmek. |
ūrtmeklenmek/ǖrtmeklemek üğürtmeklemek |
: |
Üğürtmek çıkarmak, öğürme:rek çıkarmak. |
ürtüzlenme |
: |
Oyalanma. |
ürümek |
: |
Havlamak. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
ürüp osurmak |
: |
İleri geri konuşmak. |
ürüp oturmak |
: |
Durmadan havlayan köpek gibi söyleyip durmak. |
Ürüsdem |
: |
Rüstem. “Ezen okur da sakıdır Eli gendine bakıdır Sen gediyon emmimoğlu Ürüsdem’i kim okudur” (Ali Karaosmanoğlu, Toroslar’da Ağıtlar, Tirşik Yay. No:1, İstanbul 2008) |
ürüsüm |
: |
Adet, gelenek. |
ürüsvay etmek |
: |
Rezil etmek. |
ürütbe |
: |
Rütbe. |
ürüya |
: |
Rüya. “Ürüyamda gördüm bugün Çalınıyor davul, düğün Yaran azgın, derdin yeğin Yaranı sarmaya geldim” (Ahmed Z. Özdemir, Öyküleriyle Ağıtlar, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1994, Cilt I)) |
ürya |
: |
Rüya, düş. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) “Guzum dedikçe ben bir daha derim Yemekler yerine ağıtlar yerim Gendi gurbet elde üryada gördüm Neçe bin sebep var bil ala gözlüm” (Afşin’in Ağıtları, Afşin İlçe Milli Eğitim Kültür Yayınları Serisi: 1, Bedevi Böke’nin Ağıdı, Derleyen: Hikmet Böke, Kaynak Kişi: Gülseren-Nuri İlhan) |
üryan |
: |
Çıplak. “Üryan geldim gene üryan giderim Ölmemeye elde fermanım mı var Azrail gelmiş de can talep eyler Benim can vermeye dermanım mı var” Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004 |
üs |
: |
1. Bölgemiz göçmen ağzında; üst. 2. Yatak. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada. İç.) |
üsberlemek |
: |
Israr etmek, sürekli gündemde tutmak. |
üsd |
: |
1. Elbise, sırt-baş, kılık kıyafet. 2. Üzeri. “Yamır ya:dıktan sora yapraklarıŋ üsdünde biriken ya:mır sularını, altından geçen birinin üsdüne bir dalından (çıŋgılından) dutarak silkeleme şakamız incilerimizin başında gelenlerindendi.” (Kadirli Bekereci Köyünden Ekrem, Kaynak: www.bekerecikoyu.com.) |
üsdüne göv gürlemi:g |
: |
Tempolu çalışmaz, gayretsiz. “Üsdüne göv gürlemi:g.” |
Ü:sen |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; Hüseyin. |
üsiyet |
: |
Anlaşmak, iyi geçinmek. |
üsküf |
: |
1. Tepesi devrik, ucu püsküllü takke, başlık, külah. 2. Davranış, tutum. (TDK Derleme Sözlüğünden. Ada.) 3. Bazı kuşların tepesindeki kabarık tüy. “Yaz günleri çayır çimen üstünde Seken dilber beni mecnun eyledi Üsküfün aldırmış balaban gibi Bakan dilber beni mecnun eyledi” (Mehmet Öksüz, Karacaoğlan, Oğul Matbaacılık, İstanbul 1993) |
üsküre |
: |
Bakır tas. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada.) |
Üssün |
: |
Hüseyin. “Öküzümün teki ala Çift sürerim dala dala Gurban olam Üssün emmi Şu gelen de Hatun m’ola?” (Afşin İlçe Milli Eğitim Kültür Yayınları Serisi: 1, Afşin Ağıtları, Gallik Mustafa’nın Gelini Hatın’ın Ağıdı, Derleyen: Mehmet Öztürk, Kaynak Kişi: Nazlı Özdemir, Cennet Öztürk) |
üst |
: |
1. Elbise, sırt-baş, kılık kıyafet. “Üsdüne geymis garalı Benim yüreğim yaralı Memmed gaç gün olduyudu? Sen eşinden ayrılalı” (Mehmet Temiz, Yüksek Lisans Tezi, Andırın Ağıtları, Doğumda Ölen Sultan Temiz’in Ağıdı, Kaynak Kişi: Ayse Temiz (Patlakkızı)) 2. Yukarısında. “Düşümde gördüm düşümde Gadife gömlek döşünde Vurmuşlar da Sarı Mullam Ateşler’in üsd başında” (Mehmet Temiz, Yüksek Lisans Tezi, Andırın Ağıtları, Sarı Mulla (Mullacık )’nın Ağıdı - 1, Kaynak Kişi: Celil Dalkıran) |
üstelemek |
: |
Ayak diremek, üstüne düşmek. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
üstembe |
: |
Yük hayvanının sırtındaki iki bendeğin üstüne veya ortasına konan yük. |
üstenlemek |
: |
Üstünde durmak, üstelemek. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
üstünkör |
: |
Yüzeyden, gelişigüzel. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) |
üstüne pepelemek |
: |
Üstüne titremek. |
üstüvani |
: |
Silindir şeklinde. |
ü:süz |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; öksüz. |
üş |
: |
Üç. “Yedilerden hem üşlerden Çift çift geden şu eşlerden Gece gördüğüm düşlerden Gardaş seni soruyorum” (Ali Karaosmanoğlu, Toroslar’da Ağıtlar, Tirşik Yay. No:1, İstanbul 2008) |
üş de:ne |
: |
Azıcık. |
üşdürmek |
: |
Bağışlamak, armağan etmek. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
üşek |
: |
Postu değerli bir av hayvanı. |
üşengeç |
: |
Tembel, erinen kimse. “Birine uzakdan akraba oluşunu “dıdısınıŋ dıdısı” şeklinde annatmama üşengeçlimiz incilerimizin başında gelenlerindendi.” (Kadirli Bekereci Köyünden Ekrem, Kaynak: www.bekerecikoyu.com.) |
üşenmek |
: |
1. Gıdıklanmak, huylanmak. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) Elleme üşeniyorum. 2. Eli işe varmamak, tembellik etmek, ağırdan almak. “İbrişim kuşak kuşanır Saçağı yere döşenir Uçkur çözmeye üşenir Çöz efendim deyip durur” (Mehmet Öksüz, Karacaoğlan, Oğul Matbaacılık, İstanbul 1993) |
üşmek |
: |
Üstüste toplanmak, üşüşmek. |
üşük |
: |
Soğuk. (TDK Derleme Sözlüğünden. Ada.) |
üşürmek |
: |
Üstüste vurmak, batırıp batırıp çekmek. “Şimdi şu anda Sefer eline bir geçseydi, sayısız hançer üşürürdü onun pis, onun alçak bedenine.” (Ali Püsküllüoğlu, Yaşar Kemal Sözlüğü, YKY, Euromat, İstanbul 2006) |
üşütme |
: |
1. Zatürree. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) 2. Sıtma, sıtma nöbeti başlarken görülen ürperme, titreme. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) |
ütelemek |
: |
Tavuk vb hayvanların ince tüylerini, kıllarını aleve tutmak, ütülemek. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
ütelenik |
: |
Tüyleri alınmış tavuk, kuş vb. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
ütlemek |
: |
Ayırmak, seçmek. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
ütme |
: |
Taze ve sulu buğday ya da nohudu ateşte ütüleyerek elde edilen yiyecek. |
ü:tmek |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; öğütmek. |
ütmek |
: |
1. Ateşte hafiften yakmak (buğday firiğini, kelle paça yaparken vb.) (TDK Derleme Sözlüğünden Ada. İç.) 2. Soğan erkeği. 3. Oyun ya da kumarda yenmek, galip gelmek. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada. İç.) |
ütübet |
: |
Rutubet, nem. |
ütük |
: |
1. Çok ve çabuk üşüyen, ateş başından ayrılmak istemeyen. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) 2. Orman yangınından sonra açılmış yerler. |
ütülmek |
: |
1. Oyunda ya da kumarda kaybetmek, yenilmek. “Oyun bu. Ütmek de var ütülmek de. Dünyanın sonu deal ya.” 2. Saç tellerinin ateşte yanması. “Akşamları da, bazı mahallelerde ateşler yakıp hiç bilmediğimiz ama duyduğumuz sinsin oyununu taklit edercesine yakılan ateşin alevine aldırış etmeden ama kazaklarımızın hatta saçlarımızın ütülürken çıkarttığı cızırtıları duyarak, o yandan bu yana, bu yandan o yana atladığımızı hatırlarım.” (Arif Bilgin, Terk Eden Elbistan 1, Bassaray Matbaası, İzmir, II. Baskı 2007) |
ütüş |
: |
Uyuşuk, yavaş davranan. |
ütüzmek |
: |
Utulmak, mağlup olmak. |
ütüzlemek |
: |
Yenmek. |
ütüzlenmek |
: |
Süslenmek. |
ü:ntü |
: |
Hızar bıçkısının çıkardığı ince talaş. “Eskiden hızarcı Omar’ın hızarından ü:ntüleri alır göçmen sobamızda yakardık.” |
ü:rtmek |
: |
Yeşil soğanın ortasından çıkan, yuvarlak olduğu için yapraktan çok gövdeye benzeyen, dik yeşil, ucunda soğanın tohumları bulunan, pervaz ya da salataya doğranarak yenen kısmı, soğan türkü. |
üvecen |
: |
Hayvanlara dadanan bir tür sinek. |
üveç |
: |
İki yaşlı koç. |
üvek |
: |
Suyu sızdıran toprak. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) |
üvelemek |
: |
Ufalamak, parçalamak. “Üveleme o nemeti.” |
üverim |
: |
Överim. |
üveyik, üveyk |
: |
Korularda yaşayan ve eti için avlanan bir kuş. “Küstürdüm güzeli güldüremedim Küsme güzellerin şâhı isen de İndiririm güzel seni havadan Bir gözleri kanlı üveyk isen de” (Mehmet Öksüz, Karacaoğlan, Oğul Matbaacılık, İstanbul 1993) |
üvez |
: |
1. Tatarcık. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) 2. At sineği. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada.) 2. Sivrisinek. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada. Mr. Osm.İç.) “Savrın da bulanık akar Yonsul da yüzüne çıkar Gamla burada beğ Duran’ım Üvez yer de mucuk çokar” (Ali Karaosmanoğlu, Toroslar’da Ağıtlar, Tirşik Yay. No:1, İstanbul 2008) |
üveze |
: |
Keklik avında kurulan pusu. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada.) |
üvmek |
: |
1. Ovalamak. 2. Bölgemiz göçmen ağzında; övmek. |
üyez |
: |
Hayvanlara konup yapışan, onları tedirgin eden bir çeşit sinek. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) |
üyüdmek |
: |
Uyutmak. |
üyük |
: |
1. Toprak dam kıyısındaki tahta perde. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) 2. Büyük yığma toprak tepe. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada.) |
üyür olmak |
: |
(Hayvan) Alışmak. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) |
üzdürge |
: |
Ustura. (TDK Derleme Sözlüğünden. İç.) |
üzed etmek |
: |
Üzmek. |
üzengi |
: |
Ayak altı çukuru. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada.) |
üzengilemek |
: |
Üzengi ile iki yanından dürterek atın koşmasını sağlamak. “Atı üzengiledi.” (Ali Püsküllüoğlu, Yaşar Kemal Sözlüğü, YKY, Euromat, İstanbul 2006) |
üzengilik |
: |
Gelin indirirken geline verilen bahşiş. Düğünlerde gelin oğlan evine geldiğinde attan ya da arabadan indirilmeden önce geline verilen bahşiş. “Durdu da yoluna dursun Ben onu yolum bilirim Hürü’yü gelin alır da Üzengilik dana ver’rim” (Yaşar Kemal, Ağıtlar, YKY, İstanbul, 1993) |
üzer |
: |
Kaybolur. |
üzerli |
: |
Gebe. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) |
üzerlik |
: |
Çiçekleri beyaz renkte olup susama benzeyen, tohumları acı bir bitki. |
üzmek |
: |
1. Koparmak; yıpratmak. 2. Kaybolmak. “Kadınlar gider selvi gurban ettiler Alem Hacın’a gidiyor gelin uğrar imiş Köy yedi çardak depesi davrılır gelir A gelmezsen gelme gardaş gayri umudum üzer” (Eşe Yılmazcan, Kaynak: Zekiye Çağımlar, Hikayeleri İle Avşar Ağıtları, Adana BŞB Kültür Yay., Altın Koza No: 72, Adana 2010) |
üznük |
: |
Çok üzülmüş. |
üzük |
: |
(İp vb. için) Eskimeye yüz tutmuş, yıpranmış, kopmuş. (TDK Derleme Sözlüğünden İç.) |
Üzüle |
: |
Ünzile. |
üzülmek |
: |
1. (Hastalık) Yinelenmek, nüksetmek. (TDK Derleme Sözlüğünden Ada.) 2. (Halı, kumaş, ip vb.) bir yerlerinden yıpranmak, kopacak duruma gelmek, incelmek. “Kızlar halaya düzüldü Belim kemikten üzüldü Kahırlanma hatın kızım Oyun anandan bozuldu” (Yaşar Kemal, Ağıtlar, YKY, İstanbul, 1993)
Sekseninde beratçığım yazıldı Doksanında kan damarım üzüldü Yüz yaşında âzalarım çözüldü Bir sabî mâsuma döndürdün beni Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.458 |
üzülüvermek |
: |
Bozulmak, çürümek. Çarıḳ peḵ dayanmaz bir hafta on gün sonra üzülüverirdi. |
üzüm yiyen ayıyı bekmez s.çana gadar guvalarık |
: |
Kendisine zararı dokunanı, verdiği zarardan pişmanlık duyana kadar kovalayanlar bu deyimi kullanırlar. “Üzüm yiyen ayıyı bekmez s.çana gadar guvalarık.” |
üzümlü |
: |
Düğünlerde yağlı et ve üzümle yapılan bir yemek. |
üzzük |
: |
Kısalmış örme parçası. |
üzzük büzzük |
: |
İp kırıntısı, ip veya bez parçası gibi ufak parçaların genel adı. |