KAHRAMANMARAŞ YÖRESİNDE KULLANILAN MAHALLÎ KELİMELER
radiye |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; |
Ra:fızi |
: |
Aleviliğin bir kolu. |
ra:yiha |
: |
Koku. |
rağbet |
: |
İstek, ilgi. Karac’oğlan der ki ama ne fayda Rağbet kalmadı hiç yoksula bayda Hu ayda olmazsa gelecek ayda On ik'ayın birisinde gidelim Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.495 |
rahle |
: |
Üzerinde kuran okunan sehpa. |
rahm |
: |
Acıma. Can seni görmeye ever Ne rahmin ne tesellin var Bencileyin seni sever Bul imdi dilber bul imdi Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.441 |
rahm etmek |
: |
Acımak. Kocadım ihtiyar oldum kardaşlar Halıma rahmedin bakın yoldaşlar Döküldü ağzımda kalmadı dişler Yağlıca höşmerim koymak isterim Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.502 |
rahmat |
: |
Rahmet, bereket. |
rahmatlık |
: |
Ölü. |
rahmed, rahmet. |
: |
1. Rahmet. “Gelişin de işde dedem de der imiş ki rahmed olasıca, gızı:m seni benim elimden kimse alamaz.” (Mine Kılıç, Kahramanmaraş Merkez Ağzı, Ukde Yayınları, K.Maraş 2008) 2. Yağmur. “O yâr bize yine nâme yollamış Ârif olan sözlerinden anlamış Al yanaklar domur domur terlemiş Rahmetin güllere yağdığı gibi” Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s. 436 |
rahvan |
: |
Atların bir koşuş türü, atın ağır yürüyüşü. “Her sabah her sabah çekilen göçler Katarın çeker mi oldun güçücek Yel gibi geldin de geçtin buradan Rahvanlı tatar mı oldun güçücek” Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s. 470 |
rakam dökmek |
: |
Sayı saymak. Güzeller içinde bellidir şanın Aslın melek midir yeşildir donun Bir karış gerdanın püskürme benin Rakam dökme ile sayamıyorum Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.511 |
rasaf |
: |
Taş döşenmiş yol. |
rakib |
: |
Öbür aşık. Ağam dülbendin ak mıdır Cihanda mislin yok mudur Bir dilber sevmek çok mudur Rakiblerin ne ister benden Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.530 |
rasaf sökmek |
: |
Kaldırım sökmek. Hekimlikte kaldırım taşı gibi dizilmiş olan uzvi hücrelerin doku haline rasaf denilmektedir. “Kılcan derler şu köylerin sırası Rasaf söker benim göğrastlıyor.süm yarası Bakıda’nın çoktur kaşı karası Eğdirmiş serpuşun telli görünür” Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004 |
rasgelene |
: |
Herkese, özellikle halden anlamayanlara. “Felek beni del’eyledin Yaktın yaktın kül eyledin Rasgelene kul eyledin Kadan alam nazlı eşim” (Mehmet Temiz, Yüksek Lisans Tezi, Andırın Ağıtları, Keskahlı Hüsne Çınar’ın Ağıdı-1, Kaynak Kişi: Mustafa Çınar) |
raslaye:ri |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; |
ra:t |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; rahat. |
ru:na |
: |
Bölgemiz göçmen ağzında; ruhuna. |
ravanda |
: |
1. Kaynatılmadan güneş ısısıyla yapılan, tadı ekşimsi üzüm pekmezi. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) 2. Çürük üzümlerden yapılan ekşimtırak bir şerbet. |
rayha |
: |
Koku, rayiha. |
rayıha |
: |
Koku. Yaz gelip de beş'ayları doğuşun Kıvrım kıvrım gider yolu yaylanın Lâlesi sümbülü boynun eğişin Râyihası tatlı gülü yaylanın Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.536 |
ra:z |
: |
Sır. “Yörük salarlar koşuya Deme râzını nâşiye Yârden ayrılan kişiye Zulum deyi dey’ağlarım” Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s. 490 |
razzakı |
: |
Kalınca kabuklu, iri ve uzunca taneli, şekeri çok, bir çeşit yaz üzümü, razakı. |
re’sen |
: |
Doğrudan doğruya. |
reçber |
: |
Çiftçi, serbest meslek sahibi. |
reçme |
: |
Mahmuz. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) |
redif |
: |
Yedek asker. |
redif askeri |
: |
Eskiden askerlik görevini yaptıktan sonra salıverilen ve yedeğe geçirilen erlere verilen ad. |
reg |
: |
Renk. |
regli |
: |
Renkli. “Gelinni:nin birini, iki tene, üç tene gelinnig yapi:n ya, birini götürür geydirirdin. Gızın arhasına reglisini.” (Mine Kılıç, Kahramanmaraş Merkez Ağzı, Ukde Yayınları, K.Maraş 2008) |
rekdeve |
: |
Rektefe. |
remi |
: |
İskambil kağıtlarıyla oynanan bir kumar oyunu |
remil |
: |
Fal, özellikle kum falı. |
renç |
: |
Sıkıntı, üzüntü. |
rençber |
: |
Çiftçi. |
renge batmak |
: |
Bir rengi almak. Sevdiğim üstüne gelmesin hata Yanağın güllerin rengine bata Yâri bindirmişler bir yeğin ata Elinde dizgini tartıp gidiyor Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.616 |
reşme |
: |
Hayvan başlığının burun üzerne gelen zinciri. Beş yüz atım olsa lâhurî şallı Gümüşten reşmeli kadife çullu Mevlâ'm bana verse bir dudu dilli Sarmaya bir ince bel ver sen bana Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.393 |
revan |
: |
Yürüyüp gitmek. |
reva:ne olmak |
: |
Akıp gitmek. “Aktı didem yaşı oldu revâne Bir ataş koyudu şimdi cihâne Bir selam iletin bizim gülşene Halım bir Mevlâ’ya kaldı gidiyor” Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s. 615 |
reyhan |
: |
Güzel kokulu bir bitki. Yaşım sorarsan on beş yaşında Hiyle yoktur kirpiğinde kaşında Yedi türlü çiçek vardır başında Kokar reyhan ile gül karmakarış Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.633 |
reyhanlı |
: |
Güzel kokulu. “Yine bir dilbere meyil aldırdım Ak gerdanda benler zer nişanlıdır Çift çift olmuş kirpikleri belinir Zülfünün telleri pek reyhanlıdır” (Cahit Öztelli, Köroğlu, Dadaloğlu, Kuloğlu, Özgür Yay. Dağ, İstanbul, 1984) |
rıza göstermemek |
: |
Razı olmamak, kabul etmemek. Pîr olmayan aşka gelmez Koç olmıyan kurban olmaz Ecel gelse derman olmaz Hak'tan rızâ gelmemiştir Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.613 |
riayet |
: |
Uymak. |
rişte |
: |
İplik. |
rivayet |
: |
Hikaye ile söylenmiş. |
romuk |
: |
Römork. “Kaçam dedim kaçamadım elinde Yara aldım hem kafamda belimde Gücüm yetmez dermen yoktur elimde Romuk şu bağrıma çöktü neyleyim” (Afşin İlçe Milli Eğitim Kültür Yayınları Serisi: 1, Afşin Ağıtları, Kırkikilerin Ağıtı, Derleyen: Mustafa Çayıroğlu, Kaynak Kişi: Mehmet ve Rabia Küçük) |
rugsatiye |
: |
Ruhsatiye, izin belgesi. |
Rum |
: |
1. Anadolu. Dolandım geldim ben Rum ile Şâm'ı Sevdiğim yüzünün nûru kalmamış Uğrun uğrun aşinalık ederken Şimdi söyleyecek dilin kalmamış Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.631 2. Rumca, Rum dili. Dilber nerde doğmuş nerde elleri Ermeni mi yoksa Rum mu dilleri Al yanakta açan gonca gülleri Bir hoşça gönlüme soktu da geçti Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.464 |
ruy |
: |
Tunç, tunç madeni. |
rûz |
: |
Gün. Söyledikçe lezzet verir sözünde Rûz u şeb hayali iki gözümde Hûda emri ile o mâh yüzünde Ak güller açılır güldüğü zaman Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.523 |
ruz u şeb |
: |
Gündüz ve gece.
|
ruzigâr |
: |
Rüzgar. “Erzurum Dağı’ndan esen ruzigâr Bağlama yolumu atım eşkindir Söylemen o yâre dokunur bana Yürek pâre pâre gönül coşkundur” Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s. 619 |
rüsvay |
: |
Rezil, maskara, itibarını yitirmiş kimse. “Nolaydı da Kozanoğlu nolaydı Sen ölmeden bana ecel geleydi Bir çıkımlık canımı da alaydı Böyle rüsvay olmasaydık cihanda” (Cahit Öztelli, Köroğlu, Dadaloğlu, Kuloğlu, Özgür Yay. Dağ, İstanbul, 1984) |
rüşve |
: |
Rüsvay, rezil, kepaze. |
rüşvet |
: |
Yaptırılmak istenen iş için görevliye verilen para. Şimdiki beğlerin sazı çalınmaz Az rüşvet versem o da alınmaz Boynumuza farzdır beş vakit namaz Tanrı'nın namazı kılınmaz oldu Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan, Akçağ Yay., Ankara 2004, s.639 |
rüzgar |
: |
Yemeniye brnzer bir çeşit ayakkabı. (TDK Derleme Sözlüğünden Mr.) |
rüzgara karşı işemek |
: |
Kolay olmayan işleri yapmakta becerikli olmak. |