EJDER OKUMUŞ*

K. MARAŞ’TA ABDALLAR

                                                                  Kul Himmet üstâdım ummâna dalam

                                                                  Gidenler gelmedi bir haber alam

                                                                  Abdal oldum şal giyindim bir zaman

                                                                  Bir dost bulamadım gün akşam oldu

                                                                                                          Kul Himmet

            Su dibinde mâhi ile sahralarda âhû ile

            Abdal olup yâ-hû ile çağırayım Mevlâm seni

                                                           Yunus Emre

 Kahramanmaraş’ta Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra bir zafer töreninde Abdal Halil Ağa

           

GİRİŞ

            Abdallara, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde farklı isimler verilmektedir. Diyarbakır’da âşık, mıtrıp vb., Urfa ve Adıyaman’da gevende veya govende (gûyende), Gaziantep ve K. Maraş’ta abdal, kirve vb., değişik yerlerde carcar, aynu, teber, tencili, fakcılar, begdili vs. bu cümleden olarak zikredilebilir.

            Türkiye’de yaşayan Abdalların genel olarak hayatlarına bakıldığında, sosyal, kültürel,  ekonomik ve dinî yönden toplumun diğer kesimlerinden bir takım farklılıklara sahip oldukları görülür. Bu onların marjinallikleriyle yakından ilişkilidir. Marjinal oldukları için mi öyledirler yoksa öyle oldukları için mi marjinaldirler, onu şimdilik bilemiyoruz. Ancak onların marjinal oldukları bir gerçek.

            O halde Türkiye’de yaşayan abdallar, marjinal bir grup olarak ele alınabilirler. Türkiye’nin periferik sosyal unsurlarından biri olan Abdallar, ilk etapta kendi hallerinden memnunmuş ve toplumun sosyo-kültürel normlarıyla uyum içinde bulunuyorlarmış gibi görünseler de yakından bakıldığında, kendileriyle görüşülüp konuşulduğunda, durumun hiç de öyle olmadığı, kendilerini marjinal gördükleri, marjinalliklerinin farkında oldukları ve buna bağlı olarak toplum tarafından damgalanmışlık ve dışlanmışlık hissine kapıldıkları anlaşılmaktadır.

            Abdalların ekonomik faaliyetleri, bazı istisnaî durumlar olmakla birlikte, daha ziyade davul çalma, çiğ, elek vs. zenaatlarıyla belirginlik kazanır.

            Abdalların, abdallığın tarihsel kökenlerine bakılırsa, tasavvuf, Bektaşilik ve Alevilik ile ilişkili oldukları görülür; ancak günümüzde Diyarbakır, Kırıkkale, K. Maraş ve Gaziantep’teki Abdal veya Âşıklarla yaptığımız görüşmelerde de yakinen gördüğümüz gibi içinde yaşadıkları şehir halkının mezhep ve dinî yaşantısına uyum göstermektedirler. Örneğin K. Maraş’ta Hanefî mezhebini benimsemiş, Diyarbakır’da ise Şafiî mezhebini benimsemiş görünmektedirler.

            K. Maraş Abdalları’nın Maraş açısından çok önemli konumları bulunmaktadır. Bu konuma sahip olmada, Kahramanmaraş kurtuluşunun önemli sembol isimlerinden Abdal Halil Ağa’nın rolü büyüktür. Abdal Halil Ağa’nın işgalcilerle işbirlikçi tutuma karşı duruşu, onu K. Maraşlılar katında kahramanlaştırmış ve Abdalların K. Maraş halkıyla bütünleşmelerinde hatırı sayılır bir rol oynamıştır.

            Bu makalede, Türkiye’de yaşayan ve şimdilik çok yavaş da olsa bir kimlik bilinci kazanarak sosyo-kültürel, ekonomik, dinsel vb. varlık sahnesinde yer almaya çalışan Abdalların K. Maraş örneğinde sosyal ve dinî durumları, yazılı metinler ve kendileriyle yapılan birtakım görüşmeler çerçevesinde ele alınmaya çalışılmaktadır.

            1. ARAŞTIRMANIN TEORİK BOYUTLARI

            1.1. METODOLOJİ

            1.1.1. Araştırmanın Konusu, Önemi ve Amacı

            Araştırmanın konusunu, Türkiye’nin Kahramanmaraş ilinde yaşayan Abdalların sosyal ve dinsel durumları teşkil etmektedir. Türk toplumunun periferisinde bulunan Abdallar hakkında yapılan çalışmaların azlığı hesaba katıldığında araştırmanın önemi bir kat daha artmaktadır. Marjinalitenin, sosyal hayatta dışarıda kalmanın, bir anlamda toplumsal dışlanmışlığın, merkeze göre kenarda bulunmanın, sosyal sapmanın vs. sosyal araştırmalar açısından sahip olduğu önem de buna ilave edildiğinde, konuyu araştırmanın çok önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

            Araştırmada, K. Maraş Abdallarının toplumun diğer kesimleriyle ilişkileri, marjinallikleri, toplum içinde kendilerini nasıl hissettikleri, nasıl konumlandırdıkları, toplumun periferisinde nasıl yaşadıkları, periferiden merkeze nasıl baktıkları, toplumun periferisinde toplumsal dışlanmışlık ve damgalanmışlıklarının ne düzeyde olduğu, topluma uyum ve entegrasyon boyutlarının ne olduğu, eğitim durumlarının ve ekonomik durumlarının ne olduğu, ayrıca onların marjinal bir yaşam içinde dini nasıl yaşadıkları, dinle ilişkilerinin ne olduğu, dindarlık düzeylerinin ne olduğu gibi hususları ele almak ve bu hususların anlaşılmasına, aydınlığa kavuşmasına katkıda bulunmak amaçlanmaktadır.

            1.1.2. Araştırmanın Hipotezleri

            1. Abdalların sosyal durumları değişim geçirmektedir. Bunun genel değişimle, yerleşik hayata geçmekle ve şehirleşmeyle ilişkisi vardır.

            2. Abdallarda dinsel canlanma olmakla birlikte dindarlık görece rahat ve gevşektir. Bu durumun onların marjinallikleri ile ilişkisi vardır.

            3. Abdallar, genelde toplumun yapmadığı meslekleri icra ederler. Ekonomik durumları da bu mesleklere göre belirlenir. Bu, onların toplum içindeki ayrıksılıkları ile ilişkilidir.

            6. Abdalların marjinallikleri, toplumun diğer kesimleriyle uyumsuzluk oluşturmuyor. Bunun daha çok siyasal ve katı ideolojik bir duruşa sahip olmamalarıyla ve ayrıca marjinalliğe bağlı olarak kendini gösteren dışlanmanın onları şimdilik toplumu öteki olarak görmeye itecek boyutlarda olmamasıyla ve de Maraş’taki genel dinî algı ve yaşantının sosyal bütünleşme işleviyle ilişkisi bulunmaktadır.

            7. Abdalların marjinalliklerinin uyumsuzluk konusunda sorun oluşturmaması, halkın onları şiddetli bir biçimde dışlamaması ve uyumsuzluğa götürecek boyutta kötü muameleye tâbî tutmamasıyla ilişkilidir.

            1.1.3. Araştırmanın Sınırları

            Araştırma, Şubat-Mart 2003’te K. Maraş’ta Abdallardan 30 kişi üzerinde görüşme tekniğiyle yapılmış olup Abdalların sosyal ve dinsel durumlarını anlama ve ortaya koymaya çalışmakla sınırlıdır. Çalışma, araştırmacının gözlemlerinin yanı sıra teorik ve tarihsel bilgilerle de desteklenmiştir.

            Araştırmada elde edilen bulgu veya sonuçlar, örneklem ile mahdud olup araştırma, belli bir zaman dilimi dâhilinde gerçekleştirildiği için deneklerin zamanla tutum ve davranışlarının değişebileceği düşüncesiyle (Koştaş, 1995: 21) araştırma bulgularının anket ve mülâkatın yapıldığı zamanla sınırlı olduğu vurgulanmalıdır.

            1.1.4. Araştırmanın Yöntemi

            Araştırma, tarama modeli esas alınarak yürütülmüş olup hem dökümantasyon tekniğinden yararlanarak Abdalların geçmişi ve bugünüyle ilgili bilgilere ulaşmak amacıyla yazılı metinlere başvurulmuş, hem de araştırma konusu olan Abdalların bugününe ilişkin halen var olan sosyal ve dinsel durumları görüşme tekniğiyle betimlenmeye, kendi şartları içinde olduğu gibi ele alınmaya, anlaşılmaya ve açıklanmaya çalışılmıştır.

Görüşmeler, yarı yapılanmış görüşmeler (Karasar, 1994: 168) biçiminde olup araştırmacı tarafından sorulan sorular ve görüşülenler tarafından verilen cevaplar, anında kaydedilmiştir.

            Görüşmeler, bireysel düzlemde yapıldığı gibi grup düzleminde (Bkz. Arslantürk, 1995: 102) de yapılmıştır. Grup görüşmelerinde çeşitli konular, ortaya konulmuş ve o konular etrafında tartışmalar yapılmıştır. Bazen grup üyelerinin birbirleriyle tartışmaları sağlanmaya çalışılarak durumları en iyi şekilde anlaşılmak istenmiştir.

            Araştırmanın yöntemi kapsamında belirtilmesi gereken önemli bir husus da şudur: Çalışmada kullanılan “dinde canlanma”, “dindarlık artışı”, “dine yöneliş” gibi ifadeler, değer yargısı taşımamakta, tersine nesnel bir gerçekliği ifade etmek üzere kullanılmaktadırlar. Bu çerçevede araştırmacının tarafsızlık ilkesiyle hareket etmekte olduğu ifade edilmelidir.

1.2. ABDALLAR

            Abdal sözcüğü, değişmek, değiştirmek, bir şeyi bir şeyin karşılığında o şeyin yerine koymak anlamına gelen Arapça “b-d-l” fiil kökünden bir şeyin yerini tutan, karşılık, vekil, tanık, temsilci gibi anlamlara gelen “bedel” sözcüğünün çoğuludur. Genel olarak zahid, derviş, dindar insan, ermiş, kalender insanlar için kullanılır. Budala da denir. Tasavvuf dilinde dinî hiyerarşide önemli bir pozisyonu işgal eden zatlar için kullanılır.

            Milli Eğitim Bakanlığı’nın Örnekleriyle Türkçe Sözlük’ünde Abdal sözcüğünün anlamına ilişkin şu bilgilere yer verilmektedir: (1) Gönlünü Allah’a vermiş, dünya ile ilgisini kesmiş gezici derviş. Bunlar eskiden “Yâ Hû” diye seslenerek dolaşırlardı. (2) Temiz yürekli, saf derun. (3) Yoksul. (4) Bir şeye akıl yormaz, kalender yaşayışlı ve derviş kimse. Aynı sözlükte Abdalân (Abdallar) ise, tarikat inanışında Allah’a varma yollarının en yüksek seviyelerine varan kimseler olarak tanımlanır. (Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 1995: 4)

            Bir başka sözlükte (Eren ve Diğerleri, 1988: 2) Abdal sözcüğünün karşısında şu bilgiler bulunmaktadır: (1) Safevîler devrinde İran’da yaşayan Türk oymaklarından biri. (2) Anadolu’da yaşayan bir takım oymaklara verilen ad: Geygel Abdalları. Abdal, eskiden bazı gezgin dervişlere verilen ad: “Dağ yürümezse abdal yürür.” (Atasözü). “Varıp yaslanayım Hacı Bektaş’a/ Abdalın olayım çullar içinde” (Gevherî)

            Abdallara Anadolu Türkmenleri arasında Gegel de denilir. (Yörükan, 1998: 403)

            Bu çalışmada Abdallardan maksat bir sosyal gruptur.

            Yukarıda ifade edilen sözlük anlamlarına uygun olarak Abdalı, bazı tarihî şahsiyetlerin mahlasları olarak görmekteyiz. Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Abdal Musa,  Koyun Abdal, Küçük (Köçek) Abdal, Meczub Abdal gibi şahsiyetleri bu cümleden zikretmek mümkündür.

            XII/XIII. yüzyılda Selçuklular döneminde Horasan’dan Anadolu’ya gelen, Osmanlı devletinin kuruluşunda önemli rolleri olan Horasan erenleri de “Abdalan-ı Rum“ (Anadolu Abdalları) adını almışlardır.

            Abdal oymakları, belgelerde Türkmen taifesi olarak gösterilmiş ve hem Türkmen aşiretleri, hem de Türkmen cemaatleri başlığı altında zikredilmişlerdir. (Türkay, 1979)

            Abdallar, soy itibariyle Türkmendirler. Bugünkü Anadolu Abdalları Babâî ve Bektaşî Horasan Türkmenlerinin bâkiyeleridirler. (Ülkütaşır, 1940)

            Bugün Abdallar, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaşamaktadırlar. Antalya, K. Maraş, G. Antep, Adana, Ş. Urfa, Konya, Sivas, Osmaniye, Amasya, Dinar, Osmancık, İskilip, Van, Merzifon, Mecitözü, Havza, Karaman, Kulu, Mut, Muş, Elmalı, Keskin, Kırşehir, Niğde Çiçekdağı, Tarsus, Erzurum, Hatay, Eskişehir, Burdur, Tokat, Nevşehir, Tunceli, Manisa, Zonguldak vs. gibi yerleşim birimlerinde Abdallar yerleşik hayata sahiptirler. Denilebilir ki günümüzde Türkiye’nin hemen her yerinde Abdallar yaşamaktadır.

            Abdallarla ilgili önemli bir husus, onların Çingene veya Romanlarla aynı toplumsal grup olmadıklarıdır. Bu hem tarihi belgelerde böyledir, hem de kendileri de bunun böyle olduğunu özellikle belirtme ihtiyacı hissetmektedirler.

            Abdallar, Türkiye’nin dışında Afganistan, Çin, Azarbeycan, Türkmenistan gibi ülkelerde de yaşamaktadırlar. Yapılan çalışmalar, bunların da aslında bazı özelliklerinin Türkiye’deki Abdallarla benzer olduğunu göstermektedir. Bu Abdallar hakkında A. D. Gülçiçek’in verdiği bilgilere göre “ilk düzenli çalışmayı yapanlar, F. Grenard (Le Turkestan et le Tibet, Leroux 1898), P. Pelliot (Les Âbdâl de Painâp, in: Journal asiatique, Xe Série, t. IX, 1907,) ve Albert v. Le Coq (Die Abdal, in: Baessler-Archiv, Band II, Leipzig/Berlin 1912) gibi batılı ararştırmacılar ve şarkiyatçılardır.

F. Grenard, 1893’te yaptığı Orta Asya seyahatında, Çin Türkistan’ın Keriya (Kéria) bölgesinde 50 Abdal ailesiyle karşılaşır. 7 veya 8 Abdal ailesiyle de Qarqan (Tchertchen)’da buluşur ve bunlar hakkında geniş bilgiler verir. Grenard’a göre, komşuları Türkler’den tip olarak pek farkı olmayan, ama kendilerine özgü, daha çok Farsça temeline dayanan bir dil konuşan, buradaki halk grubuna ‘Abdal’ denir. Onlar ise, kendilerini ‘Heynou’ (Äynu) diye adlandırırlar. Ellerinde doğru dürüst arazi veya toprak bulunmayan bu insanlar, meslekî olarak, daha çok hasır işleriyle uğraşırlar. İnanç yönünden, Müslüman olduklarını söyledikleri hâlde, diğer Müslümanlarla fazla ilişkileri yoktur; birbirlerine kız alıp vermezler.

Grenard, buradaki Abdallar’la ilgili yaptığı ilk tespitte, bunların köken olarak, bir çeşit yerleşik Luli-Çingeneleri olabileceğini varsayar. Fakat bunların gelenek, görenek ve yaşam tarzları bakımından birbirinden çok farklı gruplar olduğunu görünce, daha sonra, yaptığı bir tespitte, bu Abdallar grubunun, Doğu Türkistan’da yaşayan ve 8. yüzyılda kimisi zorla, kimisi de isteyerek Şii-Müslüman olan İran kökenli bir grubun olduğu sonucuna varmıştır. Üzerlerindeki, ortodoks Sünni iktidarların baskılarından dolayı, tasavvufa dayanan inançlarını gizlemek zorunda kalmışlardır.

Kendilerinin anlattığına göre, ataları, Irak/Kufe kentinden, Hz. Ali’nin torunlarından İmam Mehmed Gazâli’nin maiyetindeki bir ordu ile Doğu Türkistan’a gelmişler, orada kâfirlerle savaşırken, bir kısmı şehit düşmüş, kalanlar da Kaşgar yöresine yerleşmişlerdir.

Fransız sinolog (Çinbilimcisi) Paul Pelliot ise, 1906’larda Orta Asya’da yaptığı araştırma gezisinde, ‘Les Abdals de Painap’ adlı yapıtında, Çin Türkistanı’nda Painap köyünde yaşayan Abdallar’dan söz eder. Kaşgar bölgesindeki Türklerin anlattıklarına göre, Abdallar, kendileri gibi aynı dili konuşan bir Müslüman topluluğudur. Onlara göre, Abdal deyimi, ayrı bir halk topluluğuna değil, farklı tiplerdeki gezgin dervişlere verilen bir isimdir.

Pelliot’a göre, ‘Abdal’ deyiminin, Grenard’ın anlattıklarının dışında, ayrı bir anlamı ve özelliği vardı. Pelliot, Kaşgar yakınlarındaki Paynap (Painap) köyünde yaptığı araştırmada, Kerya ve Qarqan’daki Abdalların aksine, buradaki –hemen hemen 400 aileden oluşan– Abdalların, Türk komşularıyla çok yakın ilişkileri olduğunu, birbirine kız alıp verdiğini, hatta Türkler tarafından, bu Abdallar grubuna, gösterdikleri bazı kerametlerden dolayı, saygı duyulduğunu, onlar gibi çiftçilik ve ticaretle uğraştıklarını, gezgin Abdalların Kaşgar Türkçesi dışında, Farsça, Kırgızca, Hintçe, Kipçakça ve Arapça gibi bazı dilleri de öğrendiklerini belirtmektedir. Dedelerinin, çok eskiden, Irak veya İran’daki Darvet (Darband) bölgesinden Paynap’a göçtüklerini söylerler. Pelliot, diğer bölgelerdeki Abdallar konusunda fazla bilgi edinemez, yalnız Tezgün (Kaşgar/Shule)’de 5 Abdal ailesinin bulunduğunu belirtmektedir.

Grenard gibi, Pelliot da, Abdalların kendilerini ‘Heunou’ (Äynu) ve bazılarının da ‘Gilaman’ olarak adlandırdıklarını; konuştukları dilin, daha çok Farsça kökenli olduğunu yazmaktadır.” (Gülçiçek, 2004)

Albert von Le Coq da Abdallar’la ilgili önemli bilgiler verir.  Le Coq, Çin Türkistanı gezisi esnasında Eylül 1906’da Ak-su, Uch-Turfan ve civarına da uğradığından ve buralarda, örneğin Hotan, Keria ve Kaşgar ve civarlarında Doğu Türkçe’si konuşan ve kendilerine Abdal denilen insanların köylerinin olduğundan bahsetmektedir. (Le Coq, 1928: 39) Le Coq, bir zamanlar Venedik’li gezgin Marco Polo’nun da ziyaret ettiği (1275) Hotan’da geçirdiği bir kaç gün içinde, etrafında bulunan, özellikle Swat ve Bagaurlu Afgan tüccarlarından şehirde ‘Abdal’ adında bir halk grubunun bulunduğunu öğrenir. Bunun üzerine,  Rıza Mulla önderliğinde,  beyaz giyinmiş, sakallı bir Abdal grubu kendisini ziyaret eder. Le Cop, bunlardan edindiği bilgilere göre, Çinliler, Doğu Türkistan’ı tekrar fethedince, 40 Abdal’ı çiftçi olarak Yürünkaş civarındaki Tamegil bölgesine yerleştirmişler. Önceleri konar-göçer yaşayan bu Abdallar, kalbur, süpürge ve kaşık gibi ev eşyaları yaparak, müzikle uğraşarak geçimlerini sağlarlarmış. Bunlar, Müslüman olduklarını söylerler ve geleneklerini sürdürürler, ama Türkler’le, Hind ve Afgan Müslümanlarla pek ilişkileri yoktur, sadece kendi aralarında kız alıp verirler, yemek yerler, tütün içerler. Onlar da, bunları, hakiki Müslüman saymazlar; tavşan ve kertenkele gibi mekruh (şeriatça yasak edilmeyen, ama zorda kalmayınca da yenilmesine müsaade edilmeyen) hayvanların etini çekinmeden yediklerini söylerler.

Le Coq, 1901-1902’de Berlin Şark Komitesi (Berlin Orient-Comi-té) tarafından İslâhiye yakınlarındaki Zincirli (Zencirli) köyünde, Eskikale tepesinde bir araştırma yapmak için gönderilen araştırma görevlileriyle birlikte gönüllü stajyer olarak Adana’ya gider, oradan da Zincirli’ye geçer. Burada Musa ve oğlunun adı Ali olan iki Abdal’la karşılaşır. Baba-oğul, arasıra Alman araştırmacılarının depolarına gidip, onlara keklik ve ağaçtan yaptıkları ev eşyaları satıyorlarmış.

Le Coq, bir gün (5 Mayıs 1902’de), Kürtçe ve Türkçe’nin dışında kendilerine özgü başka bir dil de konuşan bu iki Abdalı, içeri davet eder. Bunlardan dinlediği bir Kürtçe kahramanlık türküsü dikkatini çeker. İslahiye yakınlarındaki Karaburçlu köyünden olan bu Abdallar, Türkler tarafından ‘Abdal’, Kürtler tarafından ise ‘Gewende veya Gawende’ olarak adlandırılırlar. Rışvan ismindeki bir Kürt aşiretinin Delikan taifesine mensup olan bu Abdallar ise, kendilerine ‘Teberci’ derler.

Zincirli köyü civarındaki Abdallar’ın bütün varlığı bir kara çadır, bir inek, bir de avurtları çökük bir eşektir. Gayet fakir olan bu insanlar, ağaç kaşık, iğ (kirmen, eğirmen; kürtçe: teşi veya serteşi), tütün tahtası (dar-i tütün), müzik aletleri, özellikle ‘tambur’ dedikleri bağlama (saz), su fıçısı veya testisi, sepet ve elek yapıp satarak, düğünlerde müzik yaparak, ayrıca keklik tutarak geçimlerini sağlıyorlar. Bunlar daha çok kendi aralarında kız alıp veriyorlar. Müslüman olduklarını söyledikleri hâlde, kurallarını pek önemsedikleri yoktur.

Le Coq, Zincirli’deki Abdallar’ın konuştukları dil hakkında bir ses kaydı yapar, kendisi erken dönmek zorunda kaldığı için, bunu W. Foy’a bırakır.

W. Foy, değerlendirmesinde, Teberci Abdalların göçebe Yürüklerin bir kolu olduğunu, fakat onlardan farklı bir dil konuştuklarını yazmaktadır. Dilleri, cümle kuruluşları, fil çekimi yönünden Güney Türkçesine benzediği halde, sözcük bakımından, daha çok Kürtçe, bazı kelimeler Çingenece ve Anadolu’nun artık kaybolmuş bazı sözcüklerinden oluşmaktadır. Le Coq, bu dilin, Urumiye gölü civarındaki Hallac köylerinde yaşayan Teberci ve Domaların; Batı İran’da ‘Kara-cı’ dedikleri Çingenelerin (Romların) lehçesiyle yakın benzerlikleri olduğunu yazmaktadır.

Doğu Türkistan’daki Abdallar’la igili önemli bir çalışmayı da 1906/1907’lerde C. G. Mannerheim, Kaarlo Hilden ve Gustav Raquette yapar. Kaarlo Hilden’in yaptığı daha çok antropolojik bir çalışmadır. Kaarlo, bu araştırmasında, Doğu Türkistan’daki Abdalların kesin olarak Moğol asıllı olmadıklarını,  bunların bir ihtimal doğulu, Ermeni ve Turani ırkların bir karışımı olabileceğini belirtmektedir.

İsveçli Gustav Raquette de, tıp öğreniminden sonra 1886–1921 yılları arasında misyoner olarak Doğu Türkistan’da, bilhassa Kaşgar ve Yarkand bölgelerinde bulunur. 1906’da Yarkand’taki Abdallarla ilgili bazı araştırmalarda bulunur.

C. G. Mannerheim 1906–1908 yılları arasındaki gezisinde Hotan civarında bulunan Tamaghil köyüne uğrar. Bu köy Abdallarındır. Mannerheim, gezisinde yaptığı gözlem ve değerlendirmeleri aktarırken “Abdal aşiretinin, Müslümanlar arasında Yahudilerin Hıristiyan ulusları arasındaki pozisyonuna oldukça benzer bir konumda bulunan acayip bir dilenci aşireti olduğunu” söyler. Ona göre “İmam Hüseyin’in ölümünü müteakip memleketlerinden sürülen ve Müslüman ülkelerin çeşitli yerlerinde küçük kolonilere bölünen Abdallar, İmam Hüseyin’in bedduasını almış ve dilenciliği meslekleri olarak kabul etmekle yüzyüze gelmişlerdir. Hem zengin hem de fakir her yıl belli bir zaman için bir dilenci çantasını omuzunda taşımalı ve çevrede dolaşarak sadaka toplamak için dilenmelidir. Onlarla her yerde dilenci değneği taşırken, bazıları paçavra içinde, bazıları iyi giyinmiş ve değerli süs eşyaları, yüzük, kolye, broş vb. takınmış iken karşılaşabilirsiniz. Abdalların dilenci olarak görünüşü o kadar yaygın ki çoğu insan dilencileri Abdallar diye çağırma yanlışına düşmektedirler. Abdallar; Abdallar aşiretine ait olduklarını nadiren kabul ederler ve Abdal ismini hakaret olarak algılar gibi görünürler. Sorulduğunda örneğin Tamaghil kabilesine ait olduklarını söylerler. Kısmen Hüseyin’in ölümü kanalıyla meydana gelen dinsel farklılıklardan (Abdallar, Müslümanların Hüseyin’in ölümünün yasını tuttukları günü bir bayram günü olarak kutladıkları söylenir), kısmen de onların dilencilerinin, Sartların onların istediklerini vermeleri için hurafelere sapmak ve hilelerle kandırmaya çalışmakla suçlanmalarından dolayı Sartlar tarafından pek sevildikleri söylenemez.”

Mannerheim, Tamaghil’de Abdalların mollası ve Yüzbaşı’sıyla da görüştüğünü ve onunla halkının kendisine çok iyi davrandığını, güzel yemekler ikram ettiğini söylemektedir. (Mannerheim, 1969: 92)

Mannerheim, ayrıca 28 Eylül 1906’da Yarkand Abdallarının oturduğu Hayran Bağ köyüne de uğrar. Mannerheim 50 hanelik bu köyde Tamaghil’dekinden çok farklı karşılandığını, kendisine bir sürü bahane öne sürüldüğünü ve antropolojik ölçme ve değerlendirmeler için bir molla ve yaklaşık 15 Abdalı toplamakta zorluk çektiğini anlatır. Bu köydeki Abdalların çok fakir olduklarını, farklı kökenlerden insanlarla evliliklerinin olduğunu söyler. (Mannerheim, 1969: 110)

Mannerheim, aynı gezi kapsamında Hotan ve Yarkand’da yaptığı antropolojik gözlemlerini desteklemek bakımından bir başka Abdallar köyüne daha uğradığından; 28 Ocak 1907`de uğradığı dört köyün aynı isme sahip olduğunu, bu ismin de Painap olduğunu ve Painap adı verilen bu köylerden birinde Abdalların yerleşik olduğundan bahseder. Gözlemlerine göre Painap’taki Abdallar, diğer Abdallardan çok daha fazla zavallı ve perişan görünmektedirler. Onların çoğu profesyonel dilenci olduklarını kabul ederler. Onların büyük bir çoğunluğunun arsa ve arazisi yoktur. Komşu köyler tarafından hor görülmektedirler. (Mannerheim, 1969: 115)

Gerek Orta Asya uzmanı M. Aurel Stein’ın 1911-12’lerde Xin-jiang bölgesindeki Abdalların, gerekse Zhao Xiangru ve Haxim’in 1976’da Hotan bölgesinde, Giwoz köyündeki ‘Äynu’ (Eynu), Uygurlar tarafından ‘Abudaerren’ diye adlandırılan Abdalların dilleriyle ilgili yaptıkları araştırmalarda, köken olarak İran’dan gelen bu halkın, konuştukları dilin Hint Avrupa dil topluluğuna dahil olan İran dilinin bir kolu olduğunu, ama zamanla Uygurca’nın etkisinden kalarak birçok değişiklikler gösterdiğini yazmaktadırlar.

Sinolog O. Ladstätter ve Türkolog A. Tietze’nin, 1983 ve 1986’ da Xinjiang’a yaptıkları bir araştırma gezisinde, Urumci’de değişik üniversite ve Kaşgar’daki Pedagoji yüksek okulundaki birçok bilim adamlarıyla yaptıkları görüşmelerde yöredeki Abdalların kökenleri ve dilleri hakkında geniş bilgiler edinirler; ayrıca Abdalların yerleşim alanlarını gezerek yerinde incelemelerde bulunurlar.

Türkiye’deki etnik gruplarla ilgili, köy birimlerine kadar inerek geniş çaplı bir araştırmayı gerçekleştiren Peter Alford Andrews, Abdallar’la ilgili yaptığı incelemede, yukarıda belirtilen bilgiler dışında, Gaziantep yöresindeki Teberci Abdalların verdiği bilgiye göre, Dedemoğlu önderliğinde Türkmenlerle birlikte, Sivas ve Yozgat yöresinden göç ettiklerini belirtmektedir. Ayrıca, Yozgat bölgesinden Konya’ya göç eden ‘Carcar’ diye adlandırılan Abdallar’ın, kendilerini köken olarak Alakeçili Yörükler’e, Güney ve Doğudaki Abdallar’ın birçoğunun Beydili Oymağın’a, bir kısmının da kendilerini Karakoyunlular’a bağladıklarını yazmaktadır. Yine Andrews’in, Atabeyli’ye dayanarak verdiği bilgilere göre, Antalya’nın Zeytin Köyü mahallesinde oturan Abdalların, kendilerinin Türkmenlerle birlikte Horasan’dan Anadolu’ya geldiklerini belirtmektedir.

Güney ve Güneydoğu Anadolu’daki Türkmen boyları arasında gezerek, onların yaşam tarzları, folkloru, etnik yapıları ve aşiret düzenleri hakkında geniş çaplı bir araştırmada bulunan Ali Rıza Yalman (Yalgın), Gaziantep/Kilis yöresindeki Elbeyli oymağı arasında incelemelerde bulunurken, 1931’lerde (Mayıs ayında) Suriye sınırına hakim bir tepe üstünde kurulan ve elli evden oluşan Yazlıbecer köyünde konaklar. Yazlıbecer, Ağcabekirli ve Elbeyli ile Türkmen ve Yörükler arasında birleşik bir köydür. 1722’lerden önce Şirvanlı aşiretinin kışladığı bu köye, daha sonra Türkmenler yerleşir. (Gülçiçek, 2004)

            2. ARAŞTIRMANIN BULGULARI

            2.1. ARAŞTIRMANIN ÖRNEKLEMİ

            Örneklem grubuna sorulan sorulardan grup üyelerinin sosyal ve kişisel karakteristiklerine ilişkin bilgiler elde etmek üzere sorulan olgusal sorularla ortaya çıkan olgusal durum (Sencer-Sencer, 1978: 257), deneklerin yaş, cinsiyet, eğitim, meslek, medenîlik vb. bir takım özelliklerinin bilinerek söz konusu özelliklerin, sosyal davranışı, sosyal ve dinî yapıyı vs. nasıl etkilediğinin veya tersi bir durumun nasıl olduğunun anlaşılmasına önemli katkıda bulunurlar. Bu nedenle öncelikle örneklem grubunun olgusal durumu ortaya konmuştur. Araştırmada örneklem grubunun olgusal durumunun kapsamına şu durumlar girmektedir: Cinsiyet, medenî durum, yaş, eğitim düzeyi ve meslek durumu.

            2.1.1. Örneklem Grubunun Cinsiyeti

            Görüşme yaptığımız abdalların  %30’u kadın, %70’i ise erkektir.

2.1.2. Örneklem Grubunun Medeni Durumu

Örneklem grubunun %73.3’ü evli, %26.7’si bekârdır.

2.1.3. Örneklem Grubunun Yaşı

Örneklem grubunun yaşı 12 ile 60 yaş üstü arasında değişmektedir. Örneklemin %10’u 12-18; %30’u 19-25; %16,7’si 26-30; %10’u 31-40; %23,3’ü 41-60 ve %10’u 60 ve yukarısı yaş gruplarından oluşmaktadır.

2.1.4. Örneklemin Eğitim Düzeyi

Görüştüğümüz kişilerin %30’u okuma yazma bilmemektedir; %26.7’si İlkokul mezunu; %16.7’si ortaokul mezunu; %16.7’si lise mezunu ve %10’u üniversite mezunudur.

2.1.5. Örneklemin İş ve Meslek Durumu

Örneklemin üniversite düzeyindeki % 10’luk, 31–40 yaş kategorisine giren % 3,3’lük (1 kişi)  ve 60 yaş ve yukarısı kategorisine giren % 6,6’lık (2 kişi) oran dışındaki bütün erkeklerin temel uğraşları davul çalmaktır. Örneklemin söz konusu % 3,3’ü birahane işletmekte, % 6,6’dan % 3,3’ü kahvehane işletmekte ve üniversite düzeyindekiler ise seyyar satıcılık ve pazarlamacılık yapmaktadırlar. Hanımların tamamı ise çiğ işiyle meşgul olmaktadırlar. Davulla iştiğal eden erkekler de davul dışında çiğ işlerinde kadınlara yardım etmektedirler.

Davul ve çiğ işinin mevsimi olduğu düşünüldüğünde o mevsim dışında kalan zamanlarda Abdalların boş zamana sahip oldukları ve bu boş zamanlarını daha çok kahvehanelerde geçirdikleri söylenebilir. Bazıları, yazları amelelik işiyle de meşgul olduklarını söylemişlerdir.

2.2. ARAŞTIRMANIN BULGULARI

            2.2.1. Abdallarda Sosyo-kültürel Durum

            Abdallarda yerleşik hayata hemen hemen tamamen geçildiği söylenebilir. Göçebelik kalmamış gibi. Çeşitli mevsimlerde, özellikle de yazları iş amacıyla, örneğin çiğ yapmak için, amelelik yapmak için vs. ikamet ettikleri yerden başka bir yere geçici olarak taşınırlar. Dolayısıyla Abdalların büyük ölçüde göçebe hayatı yaşamadıkları söylenebilir.

            Abdallar veya Âşıklar, Türkiye’de bir alt kültür grubu olarak sosyal statüleri itibariyle düşük düzeyde, belki de en düşük düzeylerden birinde bulunmaktadırlar. Kendileri bunun farkındadırlar. Yapılan görüşmelerde bu konuda bir bilgiye sahip bulundukları anlaşılmaktadır.

            Abdalların kendi dışındaki insanlarla ilişkileri, örneğin arkadaşlık, komşuluk, iş, yolculuk vs. ilişkileri sözkonusu statülerine uygun olarak biçimlenmektedir.

            Abdalların marjinalliklerinin bir gereği olarak kendi içine kapalı entegrist bir grup oldukları söylenebilir. Bu yapının oluşumunda hem kendilerinin hem de toplumun diğer kesimlerinin etkisi bulunmaktadır. Kendileri, örneğin gerek kendi dışındaki insanlara karşı kapalı durmak, gerek sosyal hayata aktif olarak katılmamak suretiyle, toplum da örneğin onları kendi içinde eritmemek, onları ötekileştirmek, sözgelimi bir dönem onları askere almamak (Yörükan, 1998: 108) suretiyle mezkûr yapının oluştuğu açıktır.

Abdallarla yapılan görüşmelerde onların kendi dışındaki toplum kesimleriyle ilişkileri konusunda çeşitli sorular sorulmuş ve konu grup biçiminde de tartışılmıştır. Onlara “toplumun kendilerini dışlayıp dışlamadıkları” sorulduğunda, genelde dışlandıklarını söylemektedirler. Fakat bu dışlanmışlığın derecesi konusunda farklı görüşlere sahiptirler. Bir kısmı çok dışlandıklarını, bir kısmı ise az dışlandıklarını, bir kısmı ise bunun doğal olduğunu ifade ediyorlar. Örneğin K. Maraş’daki Abdallardan bir kısmı, K. Maraş’ta kendilerini yabancı hissetmediklerini, ama yine de bir ötekiliğin, ötekileştirmenin var olduğunu belirtiyorlar. “Bunun gerçekten mi olduğunu yoksa bir yanılsama mı olduğunu” sorduğumuzda, biraz düşündükten sonra “gerçekten dışlanmanın var olduğunu” söylüyorlar.

Ancak toplumun diğer kesimlerinin kendilerine herhangi bir maddi veya fiziksel rahatsızlık vermediklerini de özellikle belirtiyorlar.

            Kendileriyle görüşülenlerden bir kısmı, toplumla ilişkilerini damgalanma ile izah etme yoluna gitmekte, toplumun kendilerini “abdallık”la damgaladıklarını ifade etmektedirler. Örneğin K. Maraş’ta Abdal Halil Ağa’nın torunu ve bazı kimseler, Abdal kelimesinin derin ve iyi anlamının olduğunu, bundan gocunmadıklarını, ama insanların bunu bilmediklerini ve bu isimle kendilerini hor ve hakir gördüklerini, kötülediklerini belirtmektedirler. İlginçtir, buna benzer bir durum 1906 yılında Doğu Türkistan Abdallarında da karşımıza çıkmaktadır. Mannerheim’in tespitlerine göre Hotan civarındaki bir köyde “Abdallar, kendilerinin Abdallar aşiretine ait olduklarını nadiren kabul ederler ve Abdal ismini hakaret olarak algılar gibi görünürler. Sorulduğunda örneğin Tamaghil kabilesine ait olduklarını söylerler.” (Mannerheim, 1969: 92)

            K. Maraş’ta aşiret reisi olarak bilinen ve çevresinde saygın bir yeri olan bir şahsiyet,     “Bizi hor görüyor, dışlıyorlar” diyor. Fakat şunu da ekliyor: “Gerçi bana da yakınlıkları var. Mesela muhtarlık teklifi aldım, fakat reddettim.”

            Gerçekten dışlanmanın hissedilmesi ve bunun ifade edilmesi önemlidir. Kırıkkale, Diyarbakır ve Gaziantep’te de benzer dillendirmeler yapılmaktadır.

Bu çerçevede Gaziantep’te öğretmen olan kişi, başından geçen bir olayı şöyle anlatmaktadır: “Bir lokantaya girdim. Sahibi bana ‘gel kirve’ diye çağırdı. Ben de ona ‘başka bir öğretmen gelse ismiyle mi hitab edersin, yoksa başka bir şekilde mi?’ diyerek lokantadan ayrıldım. Bu cümlelerde de belli olduğu gibi kendilerine kirve gibi bir takım adlarla hitab edilmesinden hoşlanmamaktadırlar.

            Onlardan bir kısmı, insanların kendilerini küçümsediklerini, kendilerine karşı bir önyargıyla hareket ettiklerini ileri sürmektedir.

            Damgalanmışlık ve dışlanmışlıklarını izah ederken bazı insanların camide kendileriyle birlikte namaz kılmaktan uzak durduklarını, cami değiştirdiklerini söylüyorlar. Hatta 15-20 yıl önce bazı imamların kendi ölülerinin cenaze namazlarını kılmadıklarını veya kılmak istemediklerini, ama şimdi durumun iyi olduğunu belirtiyorlar. Ama bu tip durumların nadir olduğunu da ekliyorlar.

            Nurdağı’nda lise mezunu bir şahıs, bir yerel kurumun açtığı sınavları kazandığı halde mülakatta açıkça kendisine Abdal olduğu için işe alamayacaklarını söylediklerini ve bundan kendisinin çok etkilendiğini belirtiyor. Ayrımcılığa maruz kaldıklarını söylüyor.

            Bu noktada ayrımcılık, diskriminasyon üzerinde durmak gerek. Abdalların kendilerini bir tür kültürel diskriminasyona maruz hissettikleri açıktır. Elbette alt grupların farklı kültürel değerlerinin ve hayat tarzlarının serbest ifadesini inkâr veya sınırlandırma anlamında (Kallen, 2004: 63) doğrudan doğruya kültürel ayrımcılık yok. Fakat sosyal ayrımcılık, etiketleme, damgalama ve önyargıda bulunularak dolaylı bir kültürel ayrımcılık yapıldığı söylenebilir. Ayrımcılığın yapılmasında da tabii ki daha çok etkili olanlar toplumsal otoritelerdir.

            Tekrar görüşmelere dönersek, K. Maraş’ta Abdallara düzenli iş bulma konusunda bir şeyler yapıp yapmadıklarını bazılarına sorduğumuzda, Abdal Halil Ağa’nın yakınları da dâhil bu konuda bir ezilmişlik, bir dışlanmışlık duygusuyla hareket ettiklerini ve dolayısıyla kendilerini işe almazlar diye pek ciddi bir girişimde bulunmadıklarını söylüyorlar. Bazı gençler, aslında tembellik ettiklerini, hâllerini kabullenmişlik hissiyle hareket ettiklerini ifade ederek bu durumda kendilerinin büyük eksiklik ve ihmallerinin olduğunu ifade ediyorlar.

            Diyarbakır’da da benzer şeyler söyleniyor.

            Abdallara komşuluk ilişkileri sorulduğunda, komşularıyla ilişkilerin mesafeli olduğunu, komşuların kendi aralarında kurdukları yakınlığı kendileriyle kurmadıklarını belirtmektedirler.

            Abdallar, toplumdan dışarda bırakılmışlıklarını konuşurken siyasete değinildiğinde, önceleri yerel siyasete aktif olarak katılmadıklarını, seçim zamanlarında da çok baskı ve eziyetler gördüklerini, ancak şimdi durumun biraz farklı olduğunu ifade etmektedirler.

            Yukarıda söylenilenlere bakıldığında, marjinal grup olarak Abdalların topluma uyumu, önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

            Bilindiği gibi marjinal gruplar, mevcut sosyal sistemi, sosyo-kültürel sistemi, sosyo-kültürel normları ya kabul eder veya ona karşı çıkarlar ya da kabul ediyor görünebilirler.

            Görüşme ve gözlemlerden çıkan o ki Abdalların marjinalliği, sosyal uyumu aşırı zorlayan, derin uyumsuzluklar oluşturan bir özellik arz etmez. Abdallar toplumla uyum içinde görünmekte, toplumun sosyo-kültürel norm ve değerleriyle zıtlaşmak istemeyen bir görünüm sunmaktadırlar.

            Bunu kendilerine sorduğumuzda, “toplumla uyumlu olmak istediklerini” özellikle belirtiyorlar. Ayrıca toplumla uyumdan dinin çok etkili olduğunu, çünkü dinde kardeşliğin olduğunu, eşitliğin olduğunu ve din aracılığıyla sosyal uyumun daha iyi sağlanacağını belirtiyorlar.

            Türkiye’de Abdalların mevcut siyasal düzen ve yasalarla da yaşamak istemedikleri, yasalara uydukları görülmektedir. Abdallarda devlete karşı bir sadakattan söz edilebilir.

            Abdalların toplumun genel sosyo-kültürel yapısıyla uyumlu olmalarında tabii ki onların büyük ihtimalle Türkmen kökenli olmalarının etkisi olsa gerektir. Hatta bu noktada işaret edelim ki Abdallar için ırk (race) ifadesini kullanmak doğru değildir. Abdallar için bir Türkmen kabilesi ve grubu demek mümkündür.

          Abdalların çok önem verdikleri bir husus da kendilerinin Çingeneler ve Gurbetlerle karıştırılmaması gerektiğidir. Abdallar, Çingene ve Gurbetlerin farklı bir topluluk olduklarını ifade etmektedirler. Çingenelerin o bölgelerde sahip oldukları olumsuz imajı paylaşmak istemediklerini belirtmektedirler. Gerçekten de yaşayış şekilleri, soy, huy, inanç, ritüel vs. bakımından Abdalların Çingenelerle bir ilgileri yoktur. (Köprülü, 1995) Kendileri de zaten Çingenelerle ilişkilendirilmekten veya aynı görülmekten hiç hoşlanmazlar. (Güzelbey, 1972)

Yapılan görüşmelerde kendilerinin dernek vs. belli çatılar altında örgütlenmeleri konusunu açtığımızda, öyle bir bilinç ve eğitim düzeylerinin olmadığını ifade etmektedirler.

            Abdallarda kahvehane kültürünün yaygın olduğunu da belirtmeliyiz. Davul çalmadan arta kalan geniş zamanı kahvehanede geçirdikleri görülmektedir. Kendi oturdukları mahaldeki bir kahvehaneyi mekân tutarlar ve “boş zamanlar”ını orada geçirirler. O kahvehanelerde vakit geçirenlerin büyük çoğunluğu Abdallardan oluşur. Abdal olmayanlar var, ama sayıları az.

            Abdallarda evlenmelerde grup içi evliliğin yaygın olduğu görülmektedir. Bu da yine onların marjinallikleri, içe kapanıklıkları, aşiret kültürüne sahip olmaları vs. ile yakından ilgili görülmektedir. Onlardan bazıları, dışarıdan kız alıp vermelerin olmadığını, olsa da bunun kız kaçırmayla gerçekleştiğini, aynı şekilde Abdal olmayanların da kendileriyle evlilik ilişkisine girişmediklerini ifade etmektedirler. Bazıları kız vermenin kolay olduğunu, ama kız almanın çok zor olduğunu söylüyorlar.

            Abdallarda monogaminin yaygın olduğu söylenebilir. Bunu kendileri de özellikle vurguluyorlar. Ayrıca Abdallarda erken evlilik daha geçerlidir.

            Ayrıca aile biçiminin geniş olduğunu, ancak yeni kuşakların çekirdek aileyi tercih ettiklerini belirtiyorlar.

            Evlilik ve hanımlar bağlamında kadın-erkek ilişkilerinden de söz etmek faydalı olabilir. Abdallarda ataerkil aile yapısının olduğu ve ailede babanın sözünün geçerli olduğu söylenebilir.

            Denilebilir ki başkalarıyla ilişkilerde Abdalların kadınları, görece rahat tavırlı, herkese karşı açıktırlar. (Atalay, 1991: 25-26)

            Abdallar, eğlenceyi seven bir gruptur. Düğün merasimleri 3-4 gün sürer. Düğünlerinde davul zurna çalarlar. Ancak yavaş yavaş piyano ve başka müzik aletlerinin kullanıldığını da ifade ediyorlar. Abdallar, eğlence kültürleri içinde içkiye önem verirler, çok içki tükettiklerini söylerler. Ayrıca düğün vs. törenlerinde kadın ve erkeklerin ayrı ayrı eğlendiklerini söylüyorlar. İlgiçtir, bu son durum, Kırıkkale’de de tespit edilmiştir. Orada kendileriyle görüşülen bazı Abdallar, düğünlerinde kadınlarla erkeklerin ayrı yerlerde bulunup eğlendiklerini, erkeklerin kendi aralarında, kadınların da kendi aralarında oynadıklarını, içki içildiğini, erkeklerin daha çok halay çekmeyi tercih ettiklerini ifade ediyorlar.

            Kültürel düzlemde denilebilir ki Abdallar egemen kültüre tâbî oluyorlar; ancak kendilerine özgü kültür yapılarına da sahipler. Marjinalliklerine uygun bir farklı kültür yapıları mevcuttur.

            Abdalların kıyafetleri konusunda da bazı şeyler söylenebilir. K. Maraş’ta Abdallar, halkın geneliyle hemen hemen aynı kıyafetleri giymektedirler. Bu kadınlar için de erkekler için de doğrudur. Kadınlar başlarını eşarpla veya benzeri bir örtüyle yarım olarak örterler. Çok önceleri eski yırtık elbiselerle dolaşırken onları görebilirdiniz. Ama şimdi kentin genel durumuna uygun olarak giyindikleri söylenebilir. Bazı Abdalların süslü yüzük, kolye, bilezik vs. takmaktan hoşlandıkları görülmektedir. 1906’da Doğu Türkistan’daki bazı Abdal köylerindeki Abdallarla ilgili söylenilenler, bizdeki Abdalları karşılaştırmak bakımdan yararlı olabilir: Abdalların ‘bazıları paçavra içinde, bazıları iyi giyinmiş ve değerli süs eşyaları, yüzük, kolye, broş vb. takınmış’ vaziyettedirler. (Mannerheim, 1969: 92)

            Abdalların yemeklerinin de Kahramanmaraş halkının geneliyle bir paralellik arz ettiği söylenebilir. Bu bağlamda K. Maraş’ın dolma, içli köfte, lahmacun gibi yöresel yiyeceklerini evlerinde hazırlayabildiklerini gözlemlediğimizi belirtebiliriz.

            Abdalların sosyo-kültürel yönleriyle ilgili olarak dilencilik konusu da önemlidir. Çoğu insan onları başka bir takım aşiret veya gruplarla benzeterek onların dilenciliği meslek olarak seçtiklerini zannederler. Oysa dikkatli bakıldığında onların dilenciliği en azından K. Maraş, Nurdağı, Diyarbakır ve Kırıkkale örneğinde meslek olarak seçmedikleri, ancak Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı gibi özellikle dini günlerde bazı Abdal kadınlarının dilendikleri söylenebilir. Bunu kendilerine sorduğumuzda kesinlikle dilencilik yapanların kendilerinden olmadıklarını söylemektedirler. Böyle söyleseler de bazen dilencilik yapan kadınların varlığını bizzat müşahede ettiğimizi ve fakat dilenciliğin onlarda, örneğin 1906’da Doğu Türkistan’daki bir Abdal aşiretinin yaptığı gibi (Mannerheim, 1969: 92) bir meslek olarak icra edilmediğini söylemek mümkündür.

            Abdallarda müzik konusu da önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Onlar, bilindiği gibi davul ve zurna kullanırlar. K. Maraş’ta görebildiğimiz kadarıyla davul ve zurna çalarlar. Onun dışında ayrıca örneğin bir parça okumazlar.

            Abdalların sosyo-kültürel durumları çerçevesinde dil konusuna da değinmek gerekebilir.

            Abdal dili, Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlük’ünde, Anadolu’nun bazı yörelerinde yörüklerin kullandığı gizli dil olarak tanımlanır. (Aktunç, 2002:  27)

            Abdalların özel veya gizli denilebilecek bir dilleri bulunduğu (Caferoğlu, 1953: 77) açıktır. Le Coq, Çin Türkistanı’nda karşılaşıp görüştüğü Abdalların da Doğu Türkçesi konuştuğunu ve fakat kendi aralarında kaynağı bilinmeyen bazı kelimeler kullandıklarını ifade etmektedir. (Le Coq, 1928: 39) C. G. Mannerheim de 1906-1908 yılları arasında Asya’ya antropolojik amaçlı yaptığı gezide 28 Ocak 1907`de uğradığı dört köyün aynı isme sahip olduğunu, bu ismin de Painap olduğunu ve Painap adı verilen bu köylerden birinde Abdalların yerleşik olduğunu, Abdalların da Sart dilinden başka bir dil bilmediklerini ileri sürdüklerini, ancak diğer Painap köylerinde oturanların, Abdalların kendi aralarında bir başka dil kullandıklarını kesin bir dille iddia ettiklerini anlatmaktadır. Mannerheim, onların dil ve dini farklılıklarına bakarak bu gizliliğin garip olduğu yorumunu da ekler. (Mannerheim, 1969: 115)

Yaptığımız görüşmelerde bir Abdalcanın olup olmadığını sorduğumuzda, “Evet, Abdalca var, kendi aramızda bu dille konuşuruz.” demişlerdir. K. Maraş’ta kahvehanelerinde oturup konuştuğumuz kişilerden Abdalca bazı kelime ve cümleler söylemelerini rica ettiğimizde, K. Maraş şivesiyle Türkçe-Abdalca birkaç örnek getirmişlerdir:

            Ev işleyek: Gedek (Gidelim)

            Nımıslıyak: Yatak (Yatalım)

            Gıyılıyak: Gel yatak (Gel yatalım)

            Neher: Su

            Cıbır: Hanım

            Kef: Tavuk, taş

            Kefleyek: Tavuk yiyek (Tavuk yiyelim)

            Kimsenin dükesine ev işleme! Kimsenin evine getme (gitme)!

            Diyarbakır’da da Kürtçe-Abdalca’nın Abdallar arasında geçerli olduğu görülmektedir.

            Bu başlık altında son olarak Abdalların rengine de kısaca temas etmekte fayda vardır. Abdallar, sadece K. Maraş’ta değil, görebildiğimiz kadarıyla tüm Türkiye’de ve hatta anlaşıldığı kadarıyla bulundukları her yerde çok koyu olmamak kaydıyla esmerdirler.

            2.2.2. Abdallarda Ekonomik Durum

            Abdalların temel geçim kaynaklarının davulculuk olduğunu söyleyebiliriz. Abdallar, günümüzde düğünlerde, asker uğurlamalarında, halk oyunlarında, çeşitli törenlerde, Ramazan Ayı’nda Sahurlarda davul çalarlar. Çoğu törenlerde zurna eşliğinde davul çalarlar. Genellikle de iki ayrı davul iki abdal veya âşık tarafından çalınır ve bunlara bir veya iki zurnacı abdal veya âşık, zurnalarıyla eşlik ederler. Denilebilir ki Abdallarda davul çalma, erkekler tarafından icra edilir. O halde davulculuk erkeklerin mesleği olarak karşımıza çıkmaktadır.

            Abdallar, davulu belli bir para karşılığı çalarlar. Harcadıkları mesaiye göre fiyatlandırma yaparlar. Ancak bu fiyatlandırmanın katı olduğu söylenemez. Yine de paranın miktarının belirlenmesi konusunda gittikçe bir kurumsallaşmanın olduğu söylenebilir.

            Abdalların, elek, sele, sepet gibi şeyleri yapıp sattıkları bilinmektedir. (Atabeyli, 1934) Ancak günümüzde elek, sele, sepet vs. satmayı büyük ölçüde bırakmışa benzemektedirler. Bundan 15–20 yıl önceleri bu tür şeyler üretip satarlarken, şimdi en azından örneklem grubunu oluşturan abdalların bunları yapmadıklarını ve satmadıklarını bilmekteyiz.

            Abdallar, ekonomik durum tablosunda da gösterildiği gibi tespit edebildiğimiz kadarıyla K. Maraş’ta davul çalmadan sonra en çok çiğ işi yaparlar. Çiği daha çok kadınların yaptığını söylemek mümkündür. Erkekler çiğ örmeye az iştirak ederler. Çiğ, K. Maraş’ta tarhana sermek için kullanılır. Tarhana yapanlar genellikle Abdalların yaptıkları çiğlerden satın alırlar. Abdal kadınların çiğin yanında nispeten az olsa da kalbur yapma işiyle de meşgul olduklarını görmekteyiz.

            Görüldüğü gibi kadınlar, Abdalların üretimine katkıda bulunmaktadırlar.

            Yaptığımız görüşmelerde Abdallarda nispeten az da olsa davul çalmayan erkeklerin de olduğu tespit edilmiştir. Bunlar, kahvehanecilik, tekel bayiiliği, seyyar satıcılık, sünnetçilik vs. yapmakta olup davul çalma işi yapmamaktadırlar. Fakat yukarıda da belirtildiği gibi bunların sayısı düşüktür.

            Belirtilmelidir ki Abdalların temel mesleği davulculuktur.

            Denilebilir ki Abdalların mesleği olarak davulculuk, Türkiye’de marjinal bir meslektir. Davulculuk, bazı istisnalar dışında Abdalların mesleği olarak görülmektedir. Davulculuk denildiğinde Abdallar akla gelmektedir.

            Abdallarla yapılan görüşmelerde davulculuktan yeterince para kazanamadıkları anlaşılmaktadır. Elde ettikleri gelirin kendi geçimlerine yetmediğini belirtmektedirler. Halkın eskisi gibi de eğlencelerde davula ilgi duymadıklarını ve gittikçe davulculuğun öldüğünü söylemektedirler. Kendilerine “bu durumda başka iş ve meslek edinmeleri gerektiğini ve bunun için bir şeyler yapıp yapmadıklarını” sorduğumuzda, “aslında ciddi bir şey de yapmadıklarını” söylüyorlar. Bir kısmının iş aradıklarını, ancak kendilerine iş verilmediğini de ekliyorlar. Onlara “sanki hâllerinden memnunmuş gibi olduklarını, çeşitli mesleklere yönelme ve başka işler bulma noktasında gerekli duyarlılığı göstermedikleri” söylendiğinde, özellikle gençler bunun doğru olduğunu belirtiyorlar.

            Hülasa Abdallar, ekonomik açıdan “iyi” bir düzeyde değildir. Gaziantep-Nurdağı, Diyarbakır ve Kırıkkale’de de durum aynıdır. Le Coq’un verdiği bilgilere bakılırsa, 1906’da Çin’de çoğu yerlerde de Abdallar sosyo-ekonomik olarak fakir bir pozisyondadırlar. (Le Coq, 1928: 39) Şimdi onların durumunda bir değişiklik olup olmadığını bilmiyoruz.

            2.2.3. Abdallarda Dinsel Durum

            Abdallar dinsel açıdan kendilerini Müslüman olarak görmekte, bu konudaki hassasiyetlerini dile getirmektedirler.

            Abdalların dinsel durumlarına ilişkin en önemli hususlardan biri, onların Alevîlik ile ilişkileridir. Yapılan çalışmalarda ve gözlemlerde Abdalların Alevilik boyutlarının olduğu anlaşılmaktadır. Abdallarla yapılan görüşmelerde kendilerinden bir kısmı, sözgelimi Bektaşi şenliklerine düzenli olarak gittiklerini ifade etmektedirler. Ayrıca Hz. Ali’ye karşı özel muhabbetlerinin olduğunu belirtmektedirler. Dinî konuşmalar yapıldığında da Hz. Ali’ye bolca atıflar yapmaktadırlar. Ülkütaşır’a göre (Ülkütaşır, 1940) Abdallar, mezhep olarak Alevî-Caferî olup cem ayinleri Bektaşilerin, Çepnilerin ve Tahtacıların cem ayinleriyle aynıdır. Köprülü’ye göre de Abdalların büyük çoğunluğu alevidir. (Köprülü, 1935) Bu belli yörelerde böyle olabilir; ama şu belirtilmelidir ki genel olarak bakıldığında, Abdallar, diğer Alevi gruplardan daha farklı bir yapıya sahiptirler. (Yörükan, 1998: 109) Kaldı ki bugün itibariyle gözlemlenebilmektedir ki Abdallar, içinde yaşadıkları sosyal, kültürel ve dinsel çevreye uyum göstermektedirler. Örneğin K. Maraş merkezde oturan Abdallar, Maraş halkının Sünni-Hanefî mezhebine biçimsel olarak aynen uymaktadırlar. Onlar gibi namaza gitmekte, sayıca az olmakla birlikte onlar gibi Hacca gitmekte, onlar gibi oruç tutmaktadırlar. Diyarbakır’da halkın Şafii olduğu yerde yaşayan Abdallar, Şafii mezhebine bağlanmakta ve Diyarbakır halkı gibi dini yaşamaktadırlar. Yapılan görüşmelerde bazıları, atalarının alevî olduğunu, ama kendilerinin Alevîlikle pek ilgilerinin olmadığını söylemektedirler.

            Abdalların bir takım kitapları bulunmaktadır. Risâle-i Şeyh Safiyüddin Erdebilî adlı yazma kitapla ve Menâkıb-i Evliya denilen mecmualar, Abdallar tarafından kutsal addedilen kitaplardır. Bu mecmualardan bilhassa “Hatayi (Şah İsmail)”, “Abdal Musa” ve “Kaygusuz Abdal” tarafından söylenmiş nefeslere, menkıbelere daha fazla bir değer verilir ve bunlar saygı ile terennüm edilir. (Ülkütaşır, 1940: 185; Ülkütaşır, 2003) Ancak belirtmek gerekir ki gözlemleyebildiğimiz kadarıyla ve görüşmelerde elde ettiğimiz bilgilere göre bu kitapları çok az Abdal bilmektedir. Abdallar arasında bu kültür yaygın değildir. Hatta K. Maraş’ta bunlar hemen hemen bilinmemektedir.

            Yukarıda Abdalların içinde yaşadıkları sosyal çevrenin dinsel inanç ve eylemlerine uyum gösterdikleri ifade edilmişti. Bu hususu şu şekilde anlamak daha doğrudur: Abdalların topluma uyumu, kabacadır, biçimseldir. Din konusunda öyle bir uyum sergilemektedirler ki hem topluma uymuş olmaktadırlar, hem de dine kendi renklerini vermektedirler. Marjinalitelerine uygun olarak dine nispeten farklı, gevşek ve rahat bir yaklaşımları olup hayatlarının pek çok alanında dinle ilişkileri çok zayıf ya da hemen hemen hiç yok.

            Ancak bu noktada bir hususun altını çizmek gerekmektedir: Abdalların dine yaklaşımları bu olmakla birlikte, gittikçe diğer dinlerdeki ve dinî kesimlerdeki uyanışa paralel olarak Abdallarda bir dinsel canlanmanın olduğu gözlemlenmektedir. Bunun kimlik arayışı ile ilişkisinin yanında şehirleşme ile de ilişkisi bulunmaktadır. Gittikçe daha bir yerleşikleşme ve şehir merkezlerine yerleşmeleri, beraberinde Abdallar’da diğer kesimlerin şehirleşmelerine paralel olarak dine eğilimi ve dindarlıkta artışı getirmiştir. Bu durumu, özellikle K. Maraş ve Nurdağı’nda bundan 15–20 yıl öncesiyle karşılaştırdığımızda gözlemlemek mümkündür. Şehirleşme, Abdalları gittikçe daha düzenli ve disiplinli dindarlığa götürmektedir. Örneğin namaz kılmada, oruç tutmada, Hacca gitmede vs. bu görülebilir.

            Abdalların kendileri topluma uyum göstermelerinde dinin önemli bir yerinin olduğunu ifade etmektedirler. Belki de nasıl ki Abdalların marjinalleşmesinde toplumun genel dinsel durumunun dışına çıkış rol oynamışsa, aynı şekilde bugün de genel dinsel duruma katılım, uyumu sağlamaktadır.

            Bu bilgileri verdikten sonra Abdalların dindarlık düzeylerine bakılabilir.

            Yaptığımız görüşmelerde 2 kişinin Hacca gittikleri tespit edilmiştir. Ancak başka Hacıların olduğunu da söylemişlerdir.

            9 kişi 5 vakit namaz kılmaktadırlar. 16 kişi Bayram ve Teravih namazlarını, gerisi ise Cuma, Teravih ve Bayram namazlarını kıldıklarını belirtmişlerdir. Hanımların daha dindar olduğu ifade ediliyor.

            Bazı Abdallar’ın davul çalarken Ezan sesini duyduklarında davul çalmayı bıraktıkları belirtiliyor. Ayrıca bazılarının 5 vakit namazı camide kıldıkları kendileri tarafından söyleniyor.

            Nurdağı’nda camide bazı Abdal gençlerin ezan okudukları, müezzinlik yaptıkları belirtiliyor.

            Gittikçe gusül(boy abdesti) gibi bazı ibadetlere daha hassasiyet gösterdiklerini söylüyorlar.

            Geçmişte cenazelerine imam getirmekte güçlük çekerken bugün böyle bir sorunun olmadığını söylüyorlar. Daha önce neden öyle olduğunu sorduğumuzda, bir kısmı bunun kendilerinin hor görülmesinden dolayı olduğunu söylerken, bir kısmı kendilerinin bunu hak ettiğini, çünkü din ve imanla o zamanlar bir ilgilerinin olmadığını, ama şimdi kendilerine biraz çeki düzen verdiklerini ve dolayısıyla böyle bir sorunun da olmadığını söylemektedirler.

            Ayrıca bu tür bir şeyin K. Maraş’ta değil, başka yerlerde daha önceleri olduğunu söylüyorlar.

            Abdallar, cenazelerinde dinî törenler yaptıklarını, diğer insanlar nasıl Kur’an, Mevlid vs. okutuyorlarsa kendilerinin de öyle yaptıklarını belirtiyorlar.

            Abdallarda resmi nikâhın yanında dinî nikâhın da geçerli olduğu ve dinî nikâhın düğün esnasında yapıldığı tespit edilmiştir.

            Abdallar, mezar ziyaretine önem verdiklerini beyan ederler. Mesela Malik Ejder türbesine, Hacı Bektaş’a giderler. 1 kişi Hacı Bektaş şenliklerine katıldığını söylemiştir.

            Son zamanlarda Kur’an öğrenme hevesinin olduğu, ama bunun görece az olduğu Abdallar tarafından belirtilmektedir. Hatta bazıları bu azlıktan şikâyet etmektedirler.

            K. Maraş’ta Abdal Halil Ağa’nın dini hassasiyete sahip olmasıyla öğünürler. Abdal Halil Ağa, K. Maraş’ın kurtuluşunun efsanevi kahramanlarından biridir. K. Maraş’ta Abdal Halil Ağa Caddesi bulunmaktadır.

            Abdal Halil Ağa’nın torunu, kendisiyle yaptığımız görüşmede, Abdal Halil Ağa’nın dine ne kadar bağlı biri olduğunu özellikle söyler. Tabii diğer Abdallar da onunla gurur duyarlar. Abdal Halil Ağa’nın gerek K. Maraşlılar arasında gerekse Abdallar arasında önemli bir yerinin olmasının asıl sebebi, Fransızlar şehre girerken Ermenilerden Agop Hırlakyan’ın, istediği para karşılığında davul çalma teklifini “Bu din bahsidir beyim, aha şu davulumun kasnağını altın ile doldursan bu çomak bu davula vurmaz… Ben gardaşlarımın bağrına çomak sokmam.” diyerek reddetmesidir.

            Abdallarda dindarlıkta artış tespiti, toplum tarafından da yapılmaktadır. K. Maraş’ta bazı vatandaşlar, yapılan görüşmelerde, Abdalların düğünlerde davul çalmak için geçmişte olmayan bazı şartlar ileri sürdükleri, örneğin namaz vakitlerinde camiye gidip namaz kılacaklarını vs. söylediklerini belirtmişlerdir. Benzer şeyleri Kırıkkale ve Nurdağı’nda da tespit ettiğimizi ifade edelim.

            Sonuç

            Sonuç olarak Kahramanmaraş’ta Abdallar, iş, meslek, sosyo-kültürel, ekonomik ve dinsel durum itibariyle kendine özgü sosyolojik özelliklere sahip bulunmaktadırlar. Dolayısıyla onların söz konusu durumları, söz konusu kendilerine özgü sosyolojik karakteristikleriyle ele alınması durumunda iyi anlaşılacaktır.

            Belirtmek gerekir ki, Abdallar, Türkiye’de olağanüstü zamanlarda dahi toplumla birlikte hareket etmiş ve etmektedirler. Marjinallikleri onları topluma karşı bir hareket içinde olmaya götürmemiştir. Gözlenmiş ve tespit edilmiştir ki, Abdallar, sosyal yaşamlarında meydana gelen değişime paralel olarak daha dindar hâle gelmektedirler. Din, onların içinde bulundukları durumlarını, eşitsizliklerini, statüsünü, üst kültür içindeki yerlerini, toplumla ilişkilerini izah etmekte, geçerli kılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de Abdalların uyumu konusunda zararlı bir boyutun oluşmamasında da dinin etkili bir rol oynadığı söylenebilir. Bunda dinin etkili rol oynaması ise hem Abdallardaki dinsellik ve dindarlıktan hem de Kahramanmaraş halkının onlara karşı olumlu tutumundan kaynaklanmaktadır.

            K. Maraşımızda Abdallar, yerleşik hayatı gittikçe daha da içselleştirmekte ve Maraş halkının bütünü ile daha fazla kaynaşmaktadır. Yerleşikliklerine paralel olarak zaman içinde eğitim düzeylerinin de artmasıyla sosyal mobilizasyon sürecine daha fazla dâhil olacakları ve dolayısıyla sosyal statülerinde de farklılaşmalar olacağı söylenebilir. Fakat şu da belirtilebilir ki, eğlence araçlarının zamanla değişmesi ve davullu-zurnalı düğünlerin azalması sonucu Abdalların yeni kuşaklarının bir bakıma doğal veya zorunlu olarak farklı meslekler edinme peşine düştükleri ve bu süreçte de toplumun çeşitli kesimleriyle aynı pozisyonları paylaşmaya başladıkları, gözden kaçmayan bir durumdur.

Bibliyografya

Aktunç, H. (2002). Büyük Argo Sözlük. (3. basım). İstanbul: Yapı Kredi Yayıları

Alfred, M. V. (Bahar 2001). Reconceptualizing marginality from the margins: perspectives of African American tenured female faculty at a White Research University. The Western Journal of Black Studies, 25/1

                Brodwin, P. (Yaz 2003), Marginality and Subjektivity in the Haitian Diaspora. Anthropological Quarterly, 76/3, ss. 383-410

Cullen B. T. ve Pretes M. (Nisan 2000). The Meaning of Marginality: Interpretations and Perceptions in Social Science. The Social Science Journal, 37/2

                Eren, H. ve Diğerleri. (1988). Türkçe Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları

                Fichter, J. (ty.). Sosyoloji Nedir? Konya: Toplum Yayınları

                Gülçiçek, A. D. (2004). “Abdallar”. http://www.hbektas.gazi.edu.tr/25.%20Dergi/GULCICEK.htm.

                Kallen, E. (2004). Social Inequality and Social Injustice. Houndmills: Palgrave Macmillan

                Karasar, N. (1994). Bilimsel Araştırma Yöntemi. (5. bs.). Ankara: Araştırma Eğitim Danışmanlık ltd.

             Köprülü, M. F. (1935). “Abdallar”. Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, Burhaneddin Basımevi: İstanbul, I, ss. 23-56

             Le Coq, A. V. (1928). Buried Treasures of Chinese Turkestan. İng. Çev. A. Barwell. New York: Longmans, Green and Co

             Mannerheim, C. G. (1969). Across Asia From West To East in 1906-1908. Oosterhout N. B.-The Netherlands: Antropological Publications

                Marshall, G. (1999). Sosyoloji Sözlüğü. Çev. O. Akınhay-D. Kömürcü. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları

                 Milli Eğitim Bakanlığı. (1995). Örnekleriyle Türkçe Sözlük. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı

                Ülkütaşır, M. Ş. (1940). Abdal. Asâr-ı İslam-Türk Ansiklopedisi, 1940, c.1, ss. 183-185

                Ülkütaşır, M. Ş. (2003). Anadolu Etnografyasına Ait Araştırmalar: Abdallar -Coğrafi dağılışları, etnik menşeleri. içtimai hayatları-, http://www.alewiten.com/kimliklertahtacilar.htm (14 september 2003)

                Wacquant, L. (Eylül 1999). Urban Studies, Urban Marginality in the Coming Millennium. 36/10

                Yörükan, Y. Z. (1998). Anadolu’da Alevîler ve Tahtacılar. (Haz. T. Yörükan). Ankara: KBY.

                Yörükan, T. (1998). Dipnotlar. Anadolu’da Alevîler ve Tahtacılar. (Haz. T. Yörükan). Ankara: KBY. ss. 401-404

                Peace, R. (Temmuz 2001). Social exclusion: a concept in need of definition. Social Policy Journal of New Zealand.

 

* Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Din Sosyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi